ADİL YARGILANMA HAKKI
I. GİRİŞ
İnsanlar toplu halde yaşarlar. Toplu halde yaşamanın bir takım kuralları vardır. Bunlar görgü kuralları, nezaket kuralları, ahlak kuralları gibi kurallardır. Bu kurallara uymayan insanlara zorla uygulanacak bir müeyyide (yaptırım) bulunmamaktadır. Ancak bu insanlar toplumda ayıplanır, horlanır ve dışlanır.
Toplu halde yaşamak için görgü ve ahlak kuralları yeterli olmamış, insanlığın varolduğu günden itibaren hukuk kurallarına gerek duyulmuştur.
İnsanlar arasında biribirine zarar verme, kavga, anlaşmazlık, uyuşmazlık hiç eksik olmamıştır. Bu tür olayların önlenmesi, toplum içinde yaşamanın bir takım kurallara bağlanması, kurallara uymayanlara yaptırım uygulanması ve ceza verilmesine gereksinim duyulmuştur.
Hukuk kurallarını koyacak, bu kurallara aykırı davrananlara ceza verecek ve hak ihlallerini ortadan kaldıracak, verilen kararları yerine getirecek bir varlığın oluşması gerekli görülmüştür. Bu varlık devlet, uygulanan güç ise iktidarda olanlar tarafından uygulanan devlet gücüdür.
Bilindiği üzere devlet, millet tarafından oluşturulan ve tüzel kişiliği olan siyasal bir örgüttür.
Zamanla millet tarafından oluşturulan devlet, halkı ezmeye başlamış ve devlet yetkisini elinde bulunduranlar tarafından devlet gücü sınırsız olarak, acımasızca ve çok kötü kullanılmıştır.
Devlet gücünün sınırsız kullanımı, halkın ezilmesine ve ortaya başkaca sorunların çıkmasına neden olmuştur. Bu durum devlet yetkilerinin kurallara bağlanması ve sınırlandırılması gerektiği gerçeğini ortaya koymuştur.
Buna çare olarak devlet gücünün yasama, yürütme, ve yargı olarak bölünmesi, bu güçlerin dengeli olması ve birbirini denetlemesi öngörülmüştür.
Güçler arasında yapılan görev dağılımı ile; toplumda uygulanacak kuralları koyma yetkisi yasama organına, yürürlüğe konulan kurallar doğrultusunda ülkeyi yönetme yetkisi yürütme organına, yargılama yetkisi ise yargı organına verilmiştir.
Zaman içinde devlet anlayışı ve uygulamaları değişmiştir. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra insan hakları önem kazanmış, uluslararası kuruluşlar insan haklarının gelişmesine öncülük etmiştir . Hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletlerin bu konudaki çalışmaları gibi. Bu gelişmeler ile insanın devlet için değil, devletin insan için varolduğu anlayışı yerleşmiştir. Bir başka anlatımla polis devleti anlayışı yerini hukuk devleti anlayışına terk etmiştir.
Anayasamızın 2. maddesinde devletin insan haklarına saygılı olduğu vurgulanarak niteliğinin “ Hukuk Devleti” olduğu belirtilmiştir.
Hukuk Devleti: insan haklarına saygı gösteren, eylem, işlem ve faaliyetlerinde hukuk kurallarına uyan, eylem ve işlemleri yargı tarafından denetlenen ve hukukun üstünlüğünü benimseyen devlettir.
Hukuk Devletinin temel organlarından birisi de bağımsız yargıdır. Yönetim biçimi ne olursa olsun (monarşi, meşrutiyet, cumhuriyet) en ilkel devletlerden itibaren bir yargı organına her zaman gerek duyulmuştur.
Demokratik hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz koşulu, yargı bağımsızlığıdır.
Yargı devletin bir organıdır. Ancak yargı yetkisi devlet adına değil Türk Milleti adına mahkemelerce kullanılır. Bu kural Anayasa’nın 9. maddesinde “ Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanır. ” ifadesi ile açıkça belirtilmiştir. Bu kuralın doğal bir sonucu olarak devlet, davacı veya davalı sıfatıyla taraf olarak mahkemelerde yer almaktadır.
Hukuk devletinde yargısal faaliyetler bir takım biçimsel kurallara bağlanmıştır. Başta Anayasa olmak üzere hukuk, ceza ve idari usul kanunlarında yargılama usulüne ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler ile adil ve doğru karara, hızlı ve en az masrafla varılabilmesi amaçlanmıştır.
Yargılama faaliyetinin başlayabilmesi ve sürdürülebilmesi için usulüne uygun biçimde dava açılmış olması gerekmektedir.
Ceza davası iddianame ile Cumhuriyet Savcısı tarafından açılır (CMK 175/1). Suçtan zarar gören ve yakınları davaya katılabilirler (CMK 237/1) .
Hukuk davası ise, bir hakkı ihlal edilen, saldırıya uğrayan kişinin devletten hukuki korunma isteminde bulunmasıdır.
Burada hak ve hukuk sözcüklerinin açıklanması gerekli görülmüştür.
Hak: Hukuk düzeninin kişilere tanıdığı menfaat ve ondan yararlanma yetkisidir.
Hukuk: Hak sözcüğünün çoğulu olup, haklar demektir. Bir ülkede uygulanan ve yaptırımla desteklenen kurallar bütününe hukuk denilmektedir.
İnsanlar doğuştan dokunulmaz, vazgeçilmez ve başkasına devredilmez bir takım haklara sahiptir. ( Kişi dokunulmazlığı, eğitim hakkı, sosyal güvenlik hakkı, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, dava hakkı .. gibi )
İnsan hakları evrenseldir. Bu haklardan yararlanabilmek için insan olarak doğmak yeterlidir. Bu hakların kullanılmasında kişinin rengi, dili, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, din ve mezhebi ayırıcı faktör olmamalıdır.
Temel insan haklarından birisi de adil yargılanma hakkıdır. Bu hak 1948 yılından itibaren uluslar arası bildirgelerde ve sözleşmelerde yer almıştır. 1948 yılından sonra yürürlüğe konulan pek çok ülkenin anayasalarında da adil yargılanma hakkı temel insan hakları arasında sayılmıştır.
Uluslararası sözleşmelerinde etkisiyle, tüm dünyada standart bir yargılama usulüne ulaşılması hedeflenmektedir.
II. ADİL YARGILANMA HAKKI
Günümüzde insanca yaşayabilmenin, insan olabilmenin temel koşulu insan hak ve özgürlüklerinin teminat altına alınmasıdır. İnsan olabilmek ve insanca yaşayabilmek ancak bu koşul ile anlam kazanır.
Yargılama faaliyeti yürütülürken bir takım kurallara uyulması zorunludur. Bu kurallar, doğru ve isabetli bir yargıya varabilmek için, yargılananlarla ilgili temel insan haklarının korunmasına yöneliktir.
Temel insan hakkı olan adil yargılanma hakkı, korunmalı ve hakkın özüne hiçbir biçimde dokunulmamalıdır.
- Adil Yargılanma Hakkının Tarihi Gelişimi
-
- Ülkemizde yürürlüğe konulan 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında adil yargılanma hakkına yer verilmemiştir.
-
- Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 10, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 7 nolu Protokolünün 2/1, Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 14/5 maddesinde adil yargılanma hakkı ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
-
- Yürürlükte bulunan 1982 Anayasası’nın 36/1 maddesi 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kananla değiştirilerek “..adil yargılanma hakkı..” Anayasamızda yer almıştır.
Anayasa’da adil yargılanma hakkının tanımı yapılmadığı gibi unsurları da belirtilmemiştir.
Anayasa’nın 90/5 maddesinde “ usulüne göre yürürlüğe konulmuş antlaşmalar kanun hükmündedir. ” denilmektedir. Bu nedenle taraf olduğumuz bildiri ve sözleşmeler ile 1982 Anayasası, ceza, hukuk ve idari usul kanunlarındaki hükümler doğrultusunda adil yargılanma hakkının açıklanması gerekli görülmektedir.
- Adil Yargılanma Hakkı ile İlgili Hükümler
-
- 1982 Anayasası Madde 36/1 – 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanunla değişik- “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6. maddesinde adil yargılanma hakkı;
- Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;
e) Duruşmada kullanılan dili anlama dışı veya konuşma dışı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak.olarak açıklanmıştır. - İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 7 Numaralı Protokolün 2/1 maddesi;
Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı
- Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet yada ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceleme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.
- Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından yada ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini mütakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.
- Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesinde adil yargılanma hakkı ile ilgili olarak madde 14/5’te ; “ Bir suçtan ötürü mahkum olan bir kimse, mahkumiyetinin ve aldığı cezanın daha yüksek bir yargı yeri tarafından hukuka göre incelenmesini isteme hakkına sahiptir.” denilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 04.11.1950 tarihinde Roma’da imzalanmış, 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni 10.03.1954 gün ve 6366 sayılı Kanunla onaylamış, 11.01.1987 tarih 87/11439 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla bireysel başvuru hakkını, 12.12.1989 tarih ve 89/14866 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Uluslararası Adalet Divanı’nın yargı yetkisini kabul etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletlerin kurucu üyesidir. Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi ile Ek 7 Nolu Protokol imzalanmış, ancak Meclis onayından geçmemiştir.Avrupa Birliği ile entegre olmak isteyen ülkemiz, insan hakları ile ilgili sözleşmeleri meclisten geçirecektir. Ölüm cezasının kaldırılması bunun en canlı örneğidir. Ek 6 Nolu Protokol ölüm cezasının kaldırılması ile ilgili olup, ülkemiz protokolü sonradan imzalamak zorunda kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti çağdaş gelişmelerin dışında kalamaz. Bu nedenle bu sözleşmelerin birlikte değerlendirilmesi zorunludur.
III. ADİL YARGILANMA HAKKI İLE İLGİLİ İLKELER
1.Mahkemeye başvurma hakkı (Mahkemeye erişim)
Hakkı ihlal edilen herkes mahkemeye başvurabilmeli ve bununla ilgili engeller kaldırılmalıdır.
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca herkes yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak hakkını arayabilir ve kendisini savunabilir. Hiçbir mahkeme görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.
Adil yargılanma hakkının söz konusu olabilmesi için usulüne uygun açılmış bir davanın olması gerekir. Kural olarak her davada iki taraf vardır. Adil yargılanma taraflar için bir hak, adil yargılama ise devlet için bir görevdir.
Dava açmak çok pahalı olmamalıdır. Dava açma giderlerinin yüksek olması, hak arama özgürlüğüne olumsuz etki yapar ve hakkın özünü zedeler. Yoksul olan kişilere dava açabilmeleri için adli yardım olanağı sağlanarak, bu konuda yapılacak giderler devletçe karşılanmalıdır.
Adil yargılanma hakkı, medeni hukuka, ceza hukukuna ve idare hukukuna ilişkin davalardaki yargılanmaları kapsar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 01.11.1198 tarihinde göreve başlamıştır. Daha önce bu görevi Avrupa İnsan Hakları Komisyonu yerine getirmekteydi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabilmek için iç hukuk yollarının tüketilmesi zorunludur. Ancak mahkemece makul süreye uyulmaması halinde, iç hukuk yolları tüketilmeden de yapılan başvurular kabul edilmektedir.
2.Yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 6/1 )
Yargılama yapacak mahkemenin yasayla kurulmuş olması gerekmektedir. Anayasamızın 142. maddesi gereği mahkemelerin kuruluşu, yetki ve görevleri kanunla düzenlenir.
Bu mahkemelerde görev yapan hakimlerin bağımsız olması gerekir. Hakim yargılama yaparken her türlü tehdit, baskı, etki ve teşviğe kapalı olmalı; hukuk ve vicdani kanaat ile kanuna göre karar vermelidir.
Hakimlerin bağımsızlığı ve teminatı Anayasamızın, 138, 139 ve 140. maddelerinde düzenlenmiştir. Hakim bağımsızlığı ve teminatı bu anlamda hakimler için bir ayrıcalık olmayıp, yargılananlar için adil yargılanma hakkının bir güvencesidir.
Hakim bağımsızlığı ve teminatı birbirini tamamlayan kavramlardır. Teminatlı olmayan bir hakimin, bağımsız olması düşünülemez. Hakim, yasama ve yürütme organına karşı bağımsız olmalı ve korunmalıdır.
Hakim tarafsızlığı ise, hakimin bütün taraflara karşı aynı mesafede durması ve taraflardan etkilenmemesidir.
Hakim taraflara karşı önyargısız olmalı, taraflardan birine sempati veya antipati duymamalı ve taraflarla yakınlığı bulunmamalıdır. Kanun koyucu bu nedenle yargılama usulüne ilişkin kanunlarda, hakimin davaya bakmasını yasaklayan veya hakimin reddedilmesine olanak veren hükümlere yer vermiştir ( HUMK. 28 ve müt. maddeler, CMK. 22 ve müt. maddeler ).
-Hakim suçtan kendisi zarar görmüşse,
-Sanık ve mağdurla, usul-füru hısımlığı varsa,
-Aynı davada tanık ve bilirkişilik yapmışsa davaya bakamaz.
Ayrıca hakimin tarafsızlığından şüphe duyulması halinde, taraflardan her biri hakimi reddedebilir.
Hakim merhametli değil, insaflı olmalıdır. Acıyarak karar veren hakim için yanılgı kaçınılmazdır. Bu nedenle hakim ölçülü, dengeli olmalıdır.
- Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ( silahların eşitliği ilkesi , Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6/1 )
Hakim yargılama yaparken, taraflar arasında ayrım yapmamalı, taraflara karşı eşit davranmalıdır. Bu kurala silahların eşitliği ilkesi denilmektedir.
(1) Tarafların anladığı dilde davanın niteliği ve sebebi ile ilgili bilgiler eksiksiz verilmelidir.
(2) Ceza davalarında savcı ve sanık eşit konumda ve eşit haklara sahip olmadırlar.
(3) Sanığa savunmasını hazırlaması için olanak tanınmalı ve yeterli süre verilmelidir.
(4) Tanık dinlenmesinde, tarafların eşitliği ilkesine önem verilmelidir.
(5) Bilgi ve belgelere ulaşmada, taraflar arasında ayrım yapılmamalıdır.
(6) Ceza davalarında, sanık kendi ve yakınları aleyhine beyanda bulunmaya zorlanmamalı ve ona susma hakkı tanınmalıdır.
(7) Susma ve kendini suçlamama hakkı, sanığın kendisini suçlayıcı belgeleri vermeye zorlanmamasını da kapsar.
(8) Ceza davalarında deliller sanığın huzurunda mahkemeye sunulmalıdır.
(9) Hukuka aykırı olarak elde edilen deliller, sanık aleyhine kullanılmamalıdır.
– Özel hayatın gizliliği ihlal edilerek elde edilen deliller hukuka aykırıdır.,
– İnsanlık ve onur kırıcı işkence ile elde edilen deliller hukuka aykırıdır.
– Ajan provokatör ve gizli ajan kullanılarak elde edilen deliller hukuka aykırıdır.
– Duruşmada açıklanmayan ve yazılı olarak sunulan tanık beyanları delil olarak kabul edilemez.
Anayasamızın 38/6. ve CMK.nun 206/2. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddeleri uyarınca hukuka aykırı yollarla elde edilen deliller delil olarak kabul edilemez.
(10) Kararların gerekçeli olması gerekir. Gerekçe içeren kararlar, yargı kararlarına güven duyulmasını sağlar. Ayrıca Anayasa’nın 141/3 maddesi gereğince de kararların gerekçeli olması zorunludur.
- Aleniyet ilkesi ( Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6/1, CMK. 182 )
Hukuk ve ceza davalarına ilişkin yargılamanın kural olarak aleni (açık) yapılması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Anayasamızın 141/1 maddesi gereğince duruşmalar kural olarak açık yapılır. Ancak genel ahlak ve kamu güvenliğinin zorunlu olarak gerektirdiği hallerde duruşma gizli (kapalı) yapılabilir. Bu halde dahi duruşma gizli yapılsa bile hükmün alenen tefhimi (açıklanması) gerekir.
- Makul sürede yargılanma hakkı ( Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6/1 )
Gerek ceza ve gerekse hukuk davalarının makul sürede sonuçlandırılması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Makul; sözlük anlamıyla akıllıca, aklın kabul ettiği, kabul edilebilir anlamına gelmektedir.
Anayasamızın 141. maddesinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması öngörülmüştür. Her davanın durumu farklı olduğu için, her davada makul süreyi olayın özelliklerine göre değerlendirmek gerekir.
Geciken adalet bizatihi adaletsizliktir.
Ülkemizde davalar kısa sürede bitirilememektedir. Davaların uzamasına neden olan çeşitli etkenler vardır.
(1). Mahkemelerden kaynaklanan nedenler
a.Davaların sayısının çok fazla olması, hakimlerin gereğinden fazla davaya bakması,
- Bazı hakimlerin duruşmalara hazırlıksız çıkmaları,
- Bazı hakimlerin eğitimlerinin yetersiz olması,
(2).Taraflardan kaynaklanan nedenler
a.Tarafların delilleri zamanda vermemeleri,
b.Davayı kaybedeceğini anlayan tarafın, davayı uzatmak için usul kanunlarında verilen hakları suistimal etmeleri,
c.Davaların avukatla takibi zorunlu olmadığından dava açılmasında ve yürütülmesinde görülen aksaklıklar,
(3).Mahkeme dışı etkenler
a.Resmi bilirkişi kurumlarının çok geç inceleme yapması ve cevap vermesi,
b.Tanıkların ifade vermekten kaçınmaları,
c.Bilirkişilerin zamanında rapor düzenlememesi,
d.Güvenlik güçlerinin ihzar müzekkerelerini zamanında yerine getirememeleri,
e.Tebligatların zamanında yapılmaması ve tebligat usulsüzlükleri,
f.Resmi makam ve merciler tarafından, yargı mercilerince sorulan sorulara zamanında yanıt verilmemesi,
g.Yargı birliği olmadığından, davaların yargı yeri, görev ve yetki uyuşmazlıkları nedeniyle çözümlenememesi.
Açıklanan nedenlerle davalar uzamaktadır. Usul kanunlarının değiştirilmesi davaların görülmesini ne yazık ki istenen ölçüde hızlandıramamıştır. Bunu bir eğitim meselesi olarak görüyoruz. Gerek yargılayanların gerekse yargılananların eğitimi ve kültür seviyesi davaların süresini etkilemektedir.
- Masumiyet karinesi ( Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6/2, Anayasa madde 38/3 )
Kendisine suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
Anayasamızın 38/3 maddesinde; “ suçluluğu sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz ” hükmüne yer verilmiştir. Kendisinin suç işlediği zannedilen kişi şüpheli, hakkında dava açılan kişi sanık, hükmen mahkum edilen kişi ise mahkum olarak adlandırılır.
Yargılanan kişi suç isnadı altında olan kişidir. Bu kişiye mahkum denilemez. Eski deyimle “ beraatı zimmet ” asıldır.
Suçluluğu sabit olmayan kişi, masumiyet karinesinden yararlanır. Suçluya (mahkuma) uygulanan yasal hükümler, yargılanan kişiye uygulanamaz.
– Hazırlık soruşturmaları gizlidir. Bu suretle şüphelinin korunması amaçlanmıştır.
– Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yargılanan sanığın duruşmada resminin çekilmesi, sesinin videoya alınması yasaklanmıştır. Sanığın teşhir edilmesi “suçsuzluk karinesi” ile bağdaştırılamaz.
- 7. Sanığın diğer hakları ( Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6/3 )
(1) Ceza davalarında sanığın duruşmada bulunması hem hakkı hem de yükümlülüğüdür. Sanığın duruşmada savunması alınmadan karar verilemez.
(2) Hukuk davalarında -velayet, vesayet, boşanma gibi davalar ayrık olmak üzere- tarafların duruşmada hazır bulunmaları zorunlu değildir.
(3) Sanığa suçlamanın niteliği, suçlamanın nedenleri anladığı dilde bildirilmelidir.
(4) Sanığa savunma hakkı tanınmalıdır. Savunma hakkı temel insan hakkı ve adil yargılanma hakkının en önemli öğelerinden biridir.
a.Savunmanın hazırlanabilmesi için sanığa yeterli zaman ve olanak tanınmalıdır.
b.Sanığa avukat tutma olanağı sağlanmalıdır.
c.Sanığın avukat tutmaya gücü yoksa kendisine adli yardım yoluyla devletçe avukat atanmalıdır.
d.Sanığın avukatıyla yargılamanın her aşamasında görüşmesi sağlanmalıdır.
(5) Sanık duruşmada kullanılan dili anlamadığı taktirde kendisine ücretsiz tercüman sağlanmalıdır.
(6) Tutuklanan sanığın yakınları haberdar edilmelidir.
(7) Tutuklanan kişi en kısa sürede hakimin huzuruna çıkarılmalıdır.
(8) Tutuklanan kişi üst mahkemeye itiraz edebilmelidir.
(9) Ceza davalarında deliller sanığın huzurunda ve aleni olarak sunulmalıdır.
(10) Sanığa temyiz hakkı tanınmalıdır.
8.İki dereceli yargılanma hakkı ( İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye Ek 7 Nolu Protokol madde 2/1 )
Ceza mahkemesinde yargılanan ve mahkum edilen kişi daha yüksek bir mahkemede bu kararın incelenmesini isteyebilmelidir.
Yargının doğru, olaya uygun ve isabetli karar vermesi gerekir. Ne yazık ki yargıda adli hata da kaçınılmazdır. Adli hata bütün dünyada vardır. Amaç adli hatanın asgariye indirilmesi olmalıdır.
İki kademeli ve daha üst yargı organları tarafından kararın bir kez daha incelenmesi adli hatayı ortadan kaldırmayı, hiç olmazsa asgariye indirmeyi amaçlamaktadır.
Üst dereceli mahkemede yeniden davanın görülmesi veya incelenmesi yargılananlar için bir güvencedir.
Adli yargı ülkemizde yerel mahkemeler ve Yargıtay olmak üzere iki kademeli iken, 01.06.2005 tarihinde Bölge Adliye Mahkemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile üç kademe olmuştur.
Bölge adliye mahkemeleri istinaf yoluyla davaları görecek ve çözecektir. Yargıtay ise temyiz suretiyle hukuk denetimi yapacaktır.
9.Haksız yargılananlara tazminat hakkı
Haksız olarak suçlanan şahıslar ile ilgili açılan davalar sonucunda bu davaların bir kısmının beraatle sonuçlanması mümkündür. Bu durum yargının bir gerçeğidir.
Tanık ve bilirkişi gibi güvenilmez delillere dayanarak açılan davaların, beraatla sonuçlanması doğaldır. Yargılama sürecinde tutuklanan ve sonra beraat eden sanıklara tazminat ödenmesi adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Osman ARSLAN
Yargıtay Birinci Başkanı