ÇEKİ ÇALINMADIĞI HALDE ÇALINDIĞINDAN BAHİSLE YETKİLİ MAKAMLARA İHBAR VE ŞİKÂYETTE BULUNMAK – SUÇ UYDURMA SUÇU- İFTİRA SUÇU
T.C
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
ESAS:2014/839
KARAR:2018/146
“İçtihat Metni”
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 04.07.2011
Sayısı : 1101-560
Suç uydurma suçundan sanık …’nın TCK’nun 271/1, 50/1-a, 52/2-4. maddeleri uyarınca 7.300 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Eyüp 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.07.2011 gün ve 1101-560 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 13.03.2014 gün ve 14274-2909 sayı ile;
“…Aralarındaki ticari ilişkiye istinaden kendi rızasıyla mağdura verdiği çekin çalındığı iddiasıyla herhangi bir isim vermemekle birlikte tahsil için ibrazı halinde mağdur hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılacağını bilerek şikâyetçi olan sanığın eyleminin, TCK’nın 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire üyesi C. Özer; “Sanığın mağdura olan 5000 TL borcundan dolayı tarafların noterde borç senedi düzenledikleri, sanığın borcu ödememesi nedeniyle mağdurun sanığı icraya vereceğini söyleyince bu defa sanığın mağdura suça konu 05.05.2009 ödeme tarihli 7000 TL’lik çeki verdiği, mağdurun önce düzenleme borç senedini tahsil için 09.03.2009 tarihinde Eyüp 2. İcra Müdürlüğünün 2009/807 Esas sayılı dosyasında icra takibi başlattığı, sanığın ise 08.04.2009 tarihinde söz konusu çekin çalındığından bahisle Cumhuriyet Başsavcılığına isim belirtmeden şikâyetçi olduğu, mağdurun ise 05.05.2009 tarihinde çeki tahsil için banka şubesine başvurduğu, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, çekin bankaya ibrazında el konulması istendiğinden mağdur hakkında hırsızlık suçundan ek takipsizlik kararı verilerek sanık hakkında suç uydurmadan kamu davası açıldığı, katılan ve sanığın savunmalarından anlaşılan ve aksi sabit olmayan sanık savunmasına göre çeke tedbir koydurduğu için çeki tahsile gitmemesi konusunda mağdurun uyarıldığı somut olayda; sayın çoğunluk ile aramızdaki hukuki uyuşmazlık sanığın eyleminin suç uydurma suçunu mu yoksa iftira suçunu mu oluşturduğu konusundadır.
Sanık ile mağdur arasında bir ticari ilişki olduğu, bu ilişki nedeniyle sanığın mağdura 5000 TL borcu bulunduğu, bu borç karşılığında Bakırköy 20. Noterliğinde tanzim edilmiş 00321 yevmiye nolu 5000 TL bedelli 05.01.2009 tarihli düzenleme borç senedi ile 7000 TL bedelli 05.05.2009 keşide tarihli çekinverildiği, mağdurun hem düzenleme borç senedini tahsil için icra takibi başlattığı, hem de çeki tahsil için suç tarihinde bankaya ibraz ettiği konusunda hiçbir tartışma ve kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle iftira ile suç uydurma arasındaki farklara ve her iki suçu birbirinden ayırmakta kullanılacak ölçütün ne olduğuna değinmek gerekmektedir. İftira suçu soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak maksadıyla yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın yoluyla bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnadıyla işlenirken, suç uydurma ise yetkili makamlara işlenmediğini bildiği bir suçu işlenmiş gibi ihbar ederek ya da bir suçun delil ve emarelerini soruşturma yapılabilecek biçimde uydurarak işlenmektedir. Yani iftira ile suç uydurmayı ayıracak en önemli ölçüt iftira suçunda belli bir kimseye isnatta bulunulması, suç uydurmada ise uydurulan suçun belli bir kimseye isnat edilmemesidir. İftira suçunun failinde suçun mağduru hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılması ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlama amacı yani özel kasıt bulunması gerekirken, suç uydurmada bu suçun failinin hangi saikle bu suçu işlediğinin önemi yoktur. Dolayısıyla iftira suçu ancak özel kasıtla işlenebilirken, olası kasıtla işlenemezken, suç uydurmada genel kasıt yeterlidir. Failde özel kastın bulunması ve hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin belirlenebilir olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi halinde iftira suçu oluşabilmektedir. İsnatta bulunulan kişinin belirlenebilir olması ve soruşturma ve kovuşturma başlatılması amacının varlığı iftira suçunun manevi unsuru içinde yer alan ancak birbirinden farklı kavramlardır. Somut olayda sanık çekle ilgili şikâyetinde katılan hakkında bir isnatta bulunmadığından ve çekin tahsili için ibrazı halinde mağdur hakkında kovuşturma yapılabileceğini bilmesi soruşturma ve kovuşturma yapılmasını sağlamak amacını göstermeyeceğinden dolayısıyla sanıkta iftira özel kastı bulunmadığından, iftira suçunun unsurları somut olayda oluşmamıştır.
Sanıkta mağdur hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılması amacının bulunmadığı sanığın savunmasında belirttiği ‘sen haksız yere kazanç sağlıyorsun, çeke tedbir koydurdum, çeki bozdurmaya gitme, gidersen ben sorumlu değilim’ sözleri ile müştekinin mahkemede ‘sanığın şifahi olarak borcu ödeme gücü olmadığı için zaman kazanmak için çekin çalındığını söylediğine’ dair anlatımından anlaşılmaktadır. Zira sanık mağdura 5000 TL borçludur, ancak mağdur sanıktan 5000 TL bedelinde senet ve 7000 TL bedelli çek almış ve her iki kambiyo senedini tahsil için hareket etmektedir. Hem çeki hem de senedi tahsil ettiği takdirde mağdur haksız kazanç sağlayacaktır. Sanıkta borcun fazlasıyla kendisinden tahsil edilmesini önlemeye çalışmaktadır. Bu maksatla hukuki yollara müracaat etmek yerine çekin çalındığına dair şikâyette bulunmakla suç uydurma suçunu işlemiştir. Ancak sanık borcun kendisinden mükerrer olarak tahsilini önlemek için bu yola başvurduğundan, kendisinde mağdur hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılması amacı yani iftira özel kastı bulunmadığından iftira suçunun unsurları somut olayda oluşmamıştır.
Sonuç olarak aralarındaki ticari ilişki nedeniyle verdiği çek veya senedin çalındığı iddiasıyla yetkili makamlara bir isim belirterek şikâyetçi olan kişinin iftira suçunu işleyeceği, herhangi bir kimse hakkında ihbar ve şikâyette bulunmadan sadece çekinin çalındığı iddiasıyla yetkili makamlara başvuranın eyleminin ise suç uydurma suçunu oluşturacağı, şayet yetkili makamlara ihbar ve şikâyette bulunmadan çekinçalındığı veya kaybolduğu iddiasıyla hukuk mahkemelerine dava açılırsa herhangi bir suçun oluşmayacağı düşüncesinde olduğumdan; somut olayda sanığın borcunun iki kez ödenmesini önlemek maksadıyla, hukuki yollara müracaat etmek yerine mağdur hakkında herhangi bir isnatta bulunmadan, gerçekte çeki çalınmadığı halde çalındığından bahisle yetkili makamlara ihbar ve şikâyette bulunarak suç uydurma suçunu işlediği, sanıkta mağdur hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılması amacı bulunmadığı, borcun iki kez tahsilini önleme amacının olduğu, bu nedenle özel kasıtla işlenebilen iftira suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı, yerel mahkemenin suç uydurmadan verdiği mahkûmiyet hükmünün doğru olduğu, onanması gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.05.2014 gün ve 382635 sayı ile;
“5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 271. maddesinde suç uydurma suçu düzenlenmiştir.
Madde 271: ‘İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir’ hükmünü içermektedir.
Söz konusu suç, işlenmediğini bildiği bir suçu yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar etmek ya da işlenmeyen suçun delil ve emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak şekilde, uydurmak suretiyle işlenmektedir. Suçun iki tür işleniş biçimi bulunmaktadır. Öğretide, birincisi eylemin ihbar edilmesi, buna şekli suç uydurma denilmektedir. İkincisi ise, delil ve emareler uydurmaktır, buna maddi suç uydurma denilmektedir.
Suç uydurma suçunun konusu, suç olmalıdır. Kabahat ya da disiplin eylemleri suçun konusu olmayacaktır. Fail tarafından ihbar suretiyle veya deliller ileri sürülerek uydurulan suçların taksirli ya da kasten işlenen suçlar olmasının bir önemi bulunmamaktadır.
Suçun oluşması için belirli bir kişiye suç isnad edilmemelidir. İşlenmeyen bir suçu uyduran failin, suçu işleyen ya da iştirak edenlerin ismini vermiş olması hâlinde, eylem iftira suçunu oluşturmaktadır. Suç uydurma suçunun tamamlanması için bir zarar ya da tehlikenin meydana gelme koşulunun varlığı gerekmemektedir.
Suç oluşması için amaç ve saik aranmayıp doğrudan genel kast ile işlenmektedir.
Maddi olayda, sanık ile mağdur arasında bir ticari ilişki olduğu, bu ilişki nedeniyle sanığın mağdura 5.000 TL borcu bulunduğu, bu borç karşılığında Bakırköy 20. Noterliğinde tanzim edilmiş 00321 yevmiye nolu 5.000 TL bedelli 05.01.2009 tarihli düzenleme borç senedi ile 7.000 TL bedelli 05.05.2009 keşide tarihli çekin verildiği, mağdurun düzenlenen borç senedini tahsil için icra takibi başlattığı, sanığın ise 08.04.2009 tarihinde söz konusu çekin çalındığından bahisle Cumhuriyet Başsavcılığına isim belirtmeden şikâyetçi olduğu, mağdurun, kendisine sanık tarafından verilen çeki ve noterden düzenlenen senedi tahsil ettiği takdirde haksız kazanç sağlayacağı açıktır. Bu itibarla sanık, varolan borcunu fazlasıyla kendisinden tahsil edilmesini önlemeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle hukuki yollara müracaat etmek yerine çekin çalındığına dair şikâyette bulunmakla suç uydurma suçunu işlemiştir. Sanığın mağdura yönelik herhangi bir suç isnadı bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK’nun madde 267- ‘(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ şeklinde birinci fıkrası düzenlenmiştir.
İftira suçu failin, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnadıyla ihbar ve şikâyette bulunması suretiyle işlenmektedir. Failin mağdur hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulamasını sağlamak amacıyla suçsuz olduğu hâlde sırf suç yükleme özel kastıyla hareket ederek sanık hakkında suç isnadında bulunmasıdır.
İftira suçunda korunan hukuki yarar, suç isnadı ile yargı makamlarının yanıltarak, kişiler hakkında haksız yere soruşturma ve kovuşturma açılmasının engellenmesini amaçlamaktadır.
İftira suçunda kanunda yazılı tipik eylemin gerçekleşmesi durumunda, fiilin hukuka aykırılık öğesi de gerçekleşmektedir. İftira suçunda hukuka uygunluk nedenlerinin gerçekleşmemesi gerekmektedir.
İftira suçunda TCK’nun 26. maddesinde yazılı hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı hâlinde (örneğin, ‘şikâyet hakkı, gazetecilik, haber ve eleştiri hakkı, savunma dokunulmazlığı’ gibi) hakkın kullanılması hâlinde, suçun hukuka aykırılık öğesinin gerçekleşmediği kabul edilmelidir.
İftira suçunda şüphe ve olasılığa dayanarak yapılan ihbar ve şikâyetin, maddi olaylara dayandığı kabul edilerek anayasal şikâyet hakkı olarak kabulüne olanak bulunmaktadır.
Bunun dışında, işlenen ya da gerçekleşen olaya ilaveler yapılarak suç isnad edilmesi durumunda, sanığın iftira suçunu işlemiş sayılacağı kabul edilmelidir.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, sanık …’nın Eyüp Polis Karakoluna başvuruda bulunarak çekinin çalındığı konusunda ihbarda bulunmak şeklindeki eyleminin, mağdura olan borcunun iki kez tahsil edilmesini önlemek maksadıyla, hukuki yollara müracaat etmek yerine mağdur hakkında herhangi bir isnatta bulunmadan, gerçekte çeki çalınmadığı hâlde çalındığını ihbar ettiği, çekin bankaya ibrazı sonrasında çekin çalıntı olmadığının kolaylıkla anlaşılacağını sanık bilmektedir. Sanık, mağdurun elinde bulunan çekin banka tarafında tahsilini engellemeye çalışmaktadır. Sanığın eyleminde, sırf suç yükleme özel kastıyla hareket edilerek suç isnad edilmemektedir. Bu itibarla sanık hakkında iftira suçunun yasal öğelerinin oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu nedenle, Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.03.2014 gün ve 2013/14274 Esas, 2014/2909 Karar sayılı suç vasfına yönelik bozma kararı hukuka aykırı niteliktedir. Anılan bozma kararının kaldırılarak sanığın suç uydurma suçundan mahkûmiyetine ilişkin Eyüp 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.07.2011 tarih ve 2009/1101 Esas ve 2011/560 Karar sayılı ilamın onanmasına karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 20.11.2014 gün ve 5312-11761 sayı ile, itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın eyleminin suç uydurma suçunu mu, yoksa iftira suçunu mu oluşturduğunun,
2- Karar tarihinden sonra 6545 sayılı Kanunla 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106. maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklik gözetildiğinde, hüküm fıkrasında yer alan “ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin belirtilmesine (sanığa ihtarat yapıldı)” ilişkin kısmın uygulanma imkânının kalıp kalmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … ile şikâyetçi … arasında borç ilişkisi bulunduğu, buna istinaden Bakırköy 20. Noterliğince 5.150 TL bedelli, 20.02.2009 ödeme tarihli, borçlusu sanık …, alacaklısı şikâyetçi Sadi olan borç senedinin 05.01.2009 tarihinde tanzim edildiği,
Söz konusu borç senedine rağmen borcunu ödemeyen sanık …’ın, … Boya Pazarlama Ticaret adına tanık Nihat …cı’nın 05.05.2009 tarihinde hamiline yazılı şekilde keşide ettiği 7.000 TL bedelli çeki ciro ederek, icra takibine uğramamak amacıyla şikâyetçi Sadi’ye verdiği, çekin yalnızca sanık … tarafından ciro edildiği,
Sanık …’ın, borç senedine konu bedeli vadesinde ödememesi üzerine şikâyetçi Sadi tarafından 09.03.2009 tarihinde sanık … aleyhine Eyüp 2. İcra Müdürlüğünün 2009/807 sayılı dosyası üzerinden bahse konu borç senedi dayanak gösterilerek icra takibi başlatıldığı,
Sanık …’ın, şikâyetçi Sadi’ye verdiği 05.05.2009 keşide tarihli çekle ilgili olarak; minibüste yolculuk yaparken üzerinde taşımakta olduğu çekin kaybolduğundan bahisle Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına 08.04.2009 havale tarihli dilekçeyle başvurduğu, aynı gün savcılıkta alınan ifadesinde çekin çalındığını beyan ettiği, sanık …’ın gerek dilekçesinde gerekse savcılık ifadesinde herhangi bir kişiden şüphelendiğine dair anlatımda bulunmadığı,
Şikâyetçi Sadi’nin, 05.05.2009 tarihinde banka şubesine şikâyete konu çeki ibraz etmesi üzerine, bu çekle ilgili olarak çalıntı kaydı bulunduğundan bahisle banka görevlisince kolluğa haber verildiği, aynı gün kollukta şikâyetçi Sadi’nin şüpheli, sanık …’ın ise şikâyetçi şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alındığı, yürütülen soruşturmada elde edilen deliller doğrultusunda sanık … hakkında suç uydurma suçundan kamu davası açılırken, şikâyetçi Sadi hakkında ise hırsızlık suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği, anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi … şüpheli sıfatıyla soruşturmada; 2007 yılında sanık … ile ortak iş yapmayı planladıklarını, o dönemde adı geçene 7.500 TL borç verdiğini, ancak işi yapamadıklarını ve ortaklıklarının bittiğini, bu borca ilişkin kendisini devamlı oyalayan sanık …’ın 2009 yılı başında 2.500 TL tutarında bir ödeme yaptığını, kalan 5.000 Lira için noter huzurunda 20.02.2009 vadeli borç senedi düzenlediklerini, ancak ödeme tarihi gelince defalarca uyarmasına rağmen sanık …’ın borcunu ödemediğini, sanık …’a borcunu ödememesi hâlinde icra takibi başlatacağını söylemesi üzerine sanık …’ın 05.05.2009 keşide tarihli çeki verdiğini, sanık …’ın borcunu yine ödemeyeceğini anladığı için bu çeki kabul ettiğini, aynı gün kendisini arayan sanık …’ın “Çeki getir, sana paranı vereceğim” dediğini, kendisinin de “Zaten iki yıldır oyalıyorsun, sen parayı getir, o zaman sana çeki veririm” demesi üzerine sanık …’ın “Sana hiçbir şey vermeyeceğim, elinden ne geliyorsa yap” dediğini, sonrasında borç senedini icra takibine koyduğundan sanık …’ın evinde haciz yapıldığını, 05.05.2009 tarihinde ise şikâyete konu çeki tahsil için bankaya ibraz edince çalıntı kaydı nedeniyle ödeme yapılmadığını,
Kovuşturmada sunduğu 17.06.2009 tarihli dilekçesinde; sanık …’ın, çeki çaldığını iddia ederek kendisini töhmet altında bırakmaya çalıştığını, ancak yapılan soruşturma neticesinde tarafına iftira atıldığının ortaya çıktığını,
Kovuşturmada istinabe olunan mahkemede; herhangi bir ortaklıkları bulunmayan sanık …’ın, kendisine olan borcu nedeniyle şikâyete konu çeki verdiğini, adı geçenin borcu ödeme gücü olmadığı için, çalındığından bahisle müracaatta bulunduğunu sonradan kendisine söylediğini,
Kovuşturmada sunduğu 02.06.2011 tarihli dilekçesinde de; şikâyete konu çekle ilgili şikâyetinden ve hakkından feragat ettiğini,
Tanık Nihat …cı; şikâyete konu çeki 2009 yılı Mart ayında sanık …’ın isteği üzerine hatır çeki olarak verdiğini, ancak sanık …’ın söz konusu çeki kaybettiğinden bahisle 08.04.2009 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğunu anlattığını İfade etmişlerdir.
Sanık … şikâyetçi şüpheli sıfatıyla soruşturmada; tekstilcilik yaptığı dönemde Saadet Güzeller’e olan 5.000 TL borcu nedeniyle, adı geçenin amcasının oğlu olan şikâyetçi Sadi’nin kendisinden bu borcu ödemesini istediğini, bunun üzerine, arkadaşı olan tanık Nihat’tan bir iş dolayısıyla almış olduğu şikâyete konu 7.000 TL bedelli çeki 2009 yılının Şubat Ayında şikâyetçi Sadi’ye verdiğini, çeki kontrol ettireceğini söyleyerek alan şikâyetçi Sadi’den çek ile borç miktarı arasındaki bedel farkı olan 2.000 TL’yi geri getirmesini istediğini, ancak ertesi gün kendisini arayan şikâyetçi Sadi’nin “Çeki geri vermiyorum, elime koz geçti, seni icraya vereceğim” dediğini, bu görüşmeden on gün sonra evinde haciz işlemi yapıldığını, bu tarihten on gün sonra da şikâyetçi Sadi’yi hırsızlıkla suçlamamak için söz konusu çekin kaybolduğuna ilişkin müracaatta bulunduğunu, çekin bankaya ibrazından bir gün önce yaptıkları görüşmede, söz konusu çeki tahsil edeceğini söyleyen şikâyetçi Sadi’ye “Sen haksız yere kazanç sağlıyorsun, çeke tedbir koydurdum, çeki bozdurmaya gitme, gidersen ben sorumlu değilim” dediğini, şikâyetçi Sadi’nin aralarında anlaşabileceklerini söylemesi üzerine de “Beni icraya verdiğin senedi çekeceksin, çekimi bana geri vereceksin, o zaman paranı öderim” dediğini, 05.05.2009 tarihinde şikâyetçi Sadi’nin kendisini arayarak “Çeke tedbir koydurmuşsun, beni içeri aldılar, buraya gel” demesi üzerine karakola gittiğini, şikâyetçi Sadi’nin zarar görmemesi amacıyla çekin kaybolduğundan bahisle başvuruda bulunduğunu,
Kovuşturmada; şikâyete konu çekle, şikâyetçi Sadi’ye olan borcundan fazla ödeme yaptığını, bu nedenle şikâyetçi Sadi’den alacaklı olduğu 2.000 TL’yi istediği hâlde kendisine çekin kaybolduğunu söylediğini, bu sebeple çekle ilgili başvuruda bulunduğunu, daha sonra şikâyetçi ile aralarında anlaştıklarını savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, iftira ve suç uydurma suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “İftira” başlıklı 267. maddesinin uyuşmazlık konusuyla ilgili 1. fıkrası;
“Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.
Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak, isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir. Başka bir deyişle, yetkili makamlara isnada muhatap kişinin açık kimlik bilgilerinin verilmesi şart olmayıp, kişinin kimliğini belirleyecek hususların verilmesi yeterlidir. Bununla birlikte, isnadın kime yönelik olduğunun yapılan açıklamalardan anlaşılabilir olması gerekmektedir. İsnadın kime yönelik olduğunun yapılan açıklamalardan dolaylı olarak dahi anlaşılamaması hâlinde ise, eylem iftira suçuna değil suç uydurma suçuna vücut verecektir.
İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
İftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir.
Suç uydurma suçu ise TCK’nun 271. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir” biçiminde düzenlenmiştir.
Suç uydurma suçu ile, adlî makamların gereksiz olarak işgal edilmesi veya yanlış yollara yönlendirilerek boşuna uğraştırılması eylemleri yaptırım altına alınmıştır. Böylece adlî makamların yıpratılıp itibar kaybına uğraması önlenmek istenmiştir.
Bu suç, belirli bir kimseye isnat yöneltilmeden, işlenmediği bilinen bir suçun yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar edilmesi veya işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerinin soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uydurulması suretiyle işlenmektedir. Bu anlamda, söz konusu suç tipinde, uydurulan suçun ceza hukuku açısından suç olması gerekmektedir. Kabahat veya diğer hukuk dallarına ilişkin olan, örneğin bir idari soruşturma veya yaptırımı gerektiren eylemin uydurulması bu suça vücut vermeyecektir. Buna göre, suç uydurma suçunda yetkili makamlara bildirilen fiilin suç teşkil eden bir eylem olması gerekmektedir.
İhbar veya uydurma hareketlerinin gerçekleştirilmesi ile tamamlanan bu suçun iki tür işleniş biçimi bulunmakta olup fiilin, ihbar suretiyle işlenmesine şekli suç uydurma, delil veya emarelerini uydurmak suretiyle işlenmesine ise maddi suç uydurma denilmektedir. Söz konusu suçun unsurlarını; işlenmemiş bir suçun olması, suç duyurusunun kanuni tipte belirtilen makamlara yapılması ve uydurulan suçun belli bir kimseye isnat edilmemesi olarak saymak mümkündür.
Suç uydurma suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Neticesini bilerek ve isteyerek ihbarda bulunma ya da delil veya emare uydurma iradesi suçun manevi unsurudur. Bu suçun manevi unsuru bakımından doğrudan ve genel kastın bulunması yeterli olup failin suçu işleme nedeninin, maksadının veya saikinin bir önemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu suçta özel kast aranmamaktadır.
Uyuşmazlık konusuyla bağlantılı olarak, suç uydurma ve iftira suçlarının arasındaki farkın ortaya konulması bakımından isnadın belirli veya belirlenebilir bir kimseye yöneltilmesinin gerekip gerekmediği hususu üzerinde durulması gerekmektedir.
Suç uydurma suçunda uydurulan suçun, belirli bir kimseye isnat edilmemesi gerekmektedir. Bu şekilde, belirli olmayan veya belirlenmesi de mümkün olmayan kimseye yönelik isnatlar suç uydurma, belirli veya belirlenebilir bir kimse hedefe konulmuşsa iftira suçu oluşmaktadır. Suç uydurma suçunda, uydurulan suçun belirli veya basit bir araştırmayla tespit edilmesi mümkün olan kişi ya da kişilere isnat edilmemiş olması aranmaktadır. Ayrıca uydurulan suçun, açık veya zımnen bilinmeyen kişiler veya hayali insanlara yöneltilmesi hâlinde de yine suç uydurma suçu oluşacaktır. Şu hâlde, muayyen veya tayin edilmesi mümkün bir kişi hedef alınarak suç isnadında bulunulmuş ise eylem, TCK’nun 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunu, belirli bir kimse hedeflenmeden ve belli bir kimseden söz edilmeden gerçekleştirilen isnatlar, TCK’nun 271. maddesinde düzenlenen suç uydurma suçunu oluşturmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın, şikâyetçi Sadi’ye olan borcundan dolayı önceden verdiği borç senedine konu bedeli ödememesi üzerine suça konu hamiline yazılı çeki verdiği, sanığın, şikâyetçi Sadi’nin borç senedine dayalı olarak icra takibi başlatması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığına başvurup herhangi bir kişiden şüphelendiğine dair anlatımda bulunmadan, söz konusu çekin çalındığını belirterek şikâyetçi olmasından sonra, şikâyetçi Sadi’nin suça konu çeki bankaya ibraz ettiğinde çekte çalıntı kaydı bulunması nedeniyle hakkında hırsızlık suçundan soruşturma başlatıldığı olayda; sanık …’ın, kendisinden aynı borca yönelik mükerrer tahsilat yapılmasını önlemek amacıyla başvuruda bulunması gözetildiğinde, sanığın şikâyetçi Sadi hakkında soruşturma başlatılmasına yönelik özel kastı bulunmaması ve para gibi tedavülü söz konusu olan hamiline yazılı çekin, şikâyetçi Sadi dışında üçüncü kişi tarafından bankaya ibraz edilebileceği nazara alındığında da, sanığın belirli bir kimseyi hedefe koymamış olması birlikte değerlendirildiğinde; somut olayda iftira suçunun oluşmayacağı, sanığın, şikâyetçiye rızasıyla verdiği çekin çalındığı iddiasıyla herhangi bir kişiyi hedef göstermeksizin yetkili makamlara başvurmaktan ibaret eyleminin suç uydurma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, uygulamanın denetlenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi; “itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Ulaşılan sonuç karşısında, bu aşamada 6545 sayılı Kanunla 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106. maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklik gözetildiğinde, hüküm fıkrasında yer alan “ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin belirtilmesine (sanığa ihtarat yapıldı)” ilişkin kısmın uygulanma imkânının kalıp kalmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.03.2014 gün ve 14274-2909 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi amacıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.