ALKOL DIŞINDA BAŞKA UNSURLARIN OLAYIN MEYDANA GELMESİNDE ROL OYNAYIP OYNAMADIĞININ SAPTANMASI-HASARIN TEMİNAT DIŞI KALDIĞI İDDİASINA DAYALI İSPAT YÜKÜ- SÜRÜCÜNÜN ALDIĞI ALKOLÜN ORANININ DOĞRUDAN DOĞRUYA KAZAYA ETKİSİ
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS: 2017/1082
KARAR: 2019/431
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 02.04.2013 tarihli ve 2012/156 E., 2013/275 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 25.11.2013 tarihli ve 2013/15683 E., 2013/16527 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkiline ait, davalıya kasko sigortalı aracın, meydana gelen tek taraflı kaza sonucu pert olduğunu, başvuruya rağmen davalı … şirketince ödeme yapılmadığını belirterek aracın kasko değeri olan 40.500,00 TL’nın ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, kaza sırasında sigortalı araç sürücüsünün alkollü olduğunu ve salt alkolün etkisiyle kazanın meydana geldiğini, hasarın teminat dışında kaldığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, kazanın alkolün etkisi altında meydana geldiği ve rizikonun sigorta teminatı dışında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigortası poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK’nun 48. maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin, “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97. maddesinde, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra, konu ile ilgili olan “b-2” bendinde, “alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Ayrıca, Motorlu Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları’nın A.5.5. maddesinde; Taşıtın, uyuşturucu maddeler veya Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararların sigorta teminatı dışında olduğu belirtilmiştir.
Bununla birlikte, Kasko Sigortası Genel Şartları’nın A.5.5. maddesinin dayanağını teşkil eden KTK’nun 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 97. maddesinde, yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK’nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasar poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine, aksi halinde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı ilamları)
Somut olayda; sürücünün davacı … olduğu ve kaza sırasında 0,62 promil alkollü olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan raporda olayda tüm kusurun 62 promil alkollü araç kullanan araç sürücüsü davacı …’e ait olduğunu bildirilmiş, kazanın salt (münhasıran) alkolün etkisi altında meydana gelip gelmediği hususunda bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu nedenle mahkemece alınan rapor hüküm kurmaya yeterli değildir.
O halde mahkemece yapılacak iş, bir nöroloji uzmanı ve Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyetinden seçilecek iki kusur-hasar uzmanından oluşturulacak bilirkişi kurulundan olayın oluş şekli, yol ve hava durumu ve dosyadaki diğer deliller birlikte değerlendirilip kazanın salt (münhasıran) alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin, başka unsurların da etkili olup olmadığının tespiti hususlarında ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir. …”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davacının işleteni, dava dışı …’nın sürücüsü olduğu davalı şirkete Kasko Sigorta Sözleşmesi ile sigortalı olan aracın seyir hâlindeyken başka bir aracın sıkıştırması ile yaşanan tek taraflı trafik kazasında hasarlandığını, aracın sürücüsü olan dava dışı Mustafa’nın kazanın şokuyla bayılan davacının öldüğünü zannederek panikleyerek olay yerinden uzaklaştığını ve davacının eniştesini arayarak yardım istediğini, yaşadığı pişmanlık sonucu da Karakola giderek ifade verdiğini, bu arada olay yerine gelen trafik polislerinin davacıyı yalnız gördüklerinden kazayı davacı yapmış gibi tutanak düzenlediklerini, davacının sürücü olmadığını ve alkol oranının da doğru olmadığı yönündeki itirazlarının ise polis memurlarınca dikkate alınmadığını, davacının aracın ön yolcu kapısı sıkıştığından sürücü kapısından çıkarak kurtulduğunu ve yaralı olduğundan da polis memurları ile polemiğe girmediğini, hastanede yapılan ölçümlerde alkol oranının sıfır çıktığını, araç tamamen zayi olduğundan sigorta sözleşmesine göre aracın vergiler dâhil ödeme günündeki anahtar teslim bedelinin ödenmesi gerektiğini, ancak davalı … şirketinin kaza tutanağını ve alkol oranını gerekçe göstererek hasar bedelini ödemeyi reddettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 40.500,00TL maddi zararın sigortanın hasar bedelini ödemeyi reddettiği tarih olan 21.11.2011’den itibaren işleyecek ticari faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; kaza esnasında araç sürücüsünün … olduğunu, alkol aldığının belirlendiğini, kazanın da münhasıran alkolün etkisi altında meydana geldiğini, talebin poliçe teminatı kapsamı dışında olduğunu, davacının Kasko bedelini alabilmek amacıyla mahkemeyi yanılttığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacının 62 promil alkollü araç kullanmak suretiyle kazaya sebebiyet vermesi nedeniyle, kasko poliçe genel şartları uyarınca zararının teminat dışında kaldığı ve davalı … şirketinden talepte bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; kusur bilirkişisinin raporunda araç sürücüsünün meskun mahalde, görüşün açık olduğu tek yönlü yolda hızlı, dikkatsiz ve kontrolsüz bir şekilde aracını kullanırken direksiyon hakimiyetini kaybederek yolun solundaki orta refüje ve köprü ayaklarına çarparak dava konusu trafik kazasının meydana gelmesine sebebiyet verdiğinin tespit edildiği, davacının alkollü oluşunun kazaya sebep olduğunun açık olduğu, yol durumu ve hava şartları düşünüldüğünde, düz yolda seyir hâlindeki aracın kaza yapmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, yasada belirlenen alkollü araç kullanımı promil sınırının 0,5 promil (50) olduğu, 50 promil alkollü olan kişide belirgin bir gevşeme, dikkatin azalması, koordinasyon ve muhakeme bozukluğunun başlamasına, 50 promilden sonra ise koordinasyon, algı ve muhakemede belirgin bozulma, tepki zamanının, kendini kontrol etme becerisinin zarar görmesi gibi etkileri olduğunun tıbbi olarak ispatlandığı, davacının her halükarda olması gereken sınırın üzerinde alkol almış olduğu, 62 promil alkolun kazaya sebebiyet verip vermeyeceğinin belirlenme yoluna gidilmesinin yasal promil limitinin üzerinde alkol alarak araç kullanan kişileri cesaretlendireceği, yasal bir sınır konmuş iken bu sınırın üzerinde alkol alarak araç kullanan insanların kaza yapıp yapmayacağının tespitinin yersiz olacağı, yasal sınırın üzerinde olmasa bile, alkol alındığı taktirde araç kullanılmaması gerektiği, kişinin kullandığı alkolün kaç promil olduğunu yahut aldığı alkole tekabül eden promilin kaza yapmasına sebebiyet verip vermeyeceğini bilemeyeceği, bu sebeple davacının alkollü olarak trafiğe çıkarak, kendisinin ve başkalarının hayatını tehlikeye atmaması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; sürücünün sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Trafik Yönetmeliğince belirlenen oranın üzerinde alkollü olması hâlinin talebin kasko poliçesi teminat kapsamında kalması için yeterli neden olarak kabul edilip edilemeyeceği; burada varılacak sonuca göre, kazanın salt (münhasıran) alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin ve talebin poliçe teminatı kapsamında kalıp kalmadığının tespiti bakımından, bir nöroloji uzmanı ve Karayolları Genel Müdürlüğü fen heyetinden seçilecek iki kusur-hasar uzmanından oluşturulacak bilirkişi heyetinden olayın oluş şekli, yol ve hava durumu, kazaya etken olan başka unsurların bulunup bulunmadığı hususlarını gerekçeleriyle değerlendiren bir bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır .
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 48. maddesinde; alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olan kişilerin davranışlarında değişme olmakta, fizyolojik ve metabolik reaksiyonlarda bozukluk meydana gelmekte, sinir sistemi üzerindeki etkisiyle psikolojik anormallikler ortaya çıkmaktadır. Yine sarhoş olan kişinin duygu, düşünce, idrak (algılama) yetenekleri değişmekte, koordinasyon ve motor fonksiyonlarında bozukluklar görülmektedir. Alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığının insanın ruh ve beden sağlığı üzerinde yaptığı tahribat tıp biliminin araştırma konusuna girmekle birlikte, alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen kişinin araç kullanması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179. maddesinin 3. fıkrasında uyan somut tehlike suçunu oluşturmaktadır. Somut tehlikenin varlığı için, kişinin salt alkollü veya uyuşturucu maddenin etkisinde olması yeterli değildir. Salt alkollü olmak sadece soyut tehlike oluşturan 2918 sayılı KTK’nın 48. maddesine uyan kabahati oluşturacaktır (Parlar, A./ Hatipoğlu, M.: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ankara, 2007, s: 1360 vd).
Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin (kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan) “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97. maddesinde, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra, konu ile ilgili olan “b-2” bendinde “Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı” kenar başlığı altında; Alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promilin üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Ayrıca poliçenin yürürlükte olduğu tarihte geçerli olan Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.5.maddesinde “Teminat dışı kalan zararlar” kenar başlığı altında; taşıtın Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararların, kasko poliçe teminatı dışında olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte; Kasko Sigorta Poliçesi Genel Şartlarının A.5.5. maddesinin dayanağını teşkil eden Karayolları Trafik Kanununun 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin ikinci fıkrasındaki yönetmelik düzenlemesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate alınmadan salt (mücerret) 0.50 promil üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin, yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
O hâlde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibarıyla sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması, tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının kanıt yükü 6762 sayılı TTK’nın 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla, olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisi ile meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine, aksi halde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir (Bkz. YHGK. 23.10.2002 tarihli ve 2002/11-768- 840, 19.4.2000 tarihli ve 2000/11-806-801, 15.4.1998 tarihli ve 1998/11-258-273, 15.4.1998 tarihli ve 1998/11-258-73, 07.04.2004 tarihli ve 2004/11-217-212, 14.12.2005 tarihli ve 2005/624-713, 16.03.2016 tarihli ve 2014/17-808 E., 2016/313 K. sayılı kararları).
İlkelere yukarıdaki şekilde yer verildikten sonra direnme gerekçesi dikkate alınarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) düzenlenen bilirkişi incelemesi hakkında birtakım açıklamalarda bulunmakta fayda vardır.
6100 sayılı Kanun’un 266/1. maddesinde bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller düzenlenmiştir. Buna göre; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.”
Aynı Kanun’un 281. maddesinde;
“(1)Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.
(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.
(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.” hükmüne yer verilmiştir ve 282. madde ile de hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği belirtilmiştir.
Yine, 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3. maddesinin iki ve üçüncü fıkraları, ” (2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.”; 03.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 5. maddesinin iki ve üçüncü fıkraları ise, “(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” şeklinde düzenleme içermektedir.
Kabul edilen ilkelere göre kazanın münhasıran alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti için yol, hava durumu, olayın oluş şekli dosyada yer alan tüm deliller ile birlikte değerlendirilmelidir. Yapılacak olan bu tespit konusu uzmanlığı gerektirdiğinden teknik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak yapılmalıdır. Zira, alınan alkol oranı doğrudan sonuca etkili olmadığı gibi, alkol oranı aynı olsa bile alkolün kişiler üzerinde yarattığı etki değişkenlik göstermektedir. Bazen alkollü olan bir kişi alkol almasa dahi belirtilen etkenler nedeniyle aynı kazayı gerçekleştirebilmektedir.
Somut olayda, mahkemece kazanın münhasıran alkolün etkisi altında meydana gelip gelmediğinin tespiti amacıyla adli tıp uzmanı ve sigorta bilirkişisinden rapor alınmış, bilirkişiler kazanın alkolün etkisi altında meydana gelip gelmediği konusunda değerlendirme yapamamış ve bu konudaki takdiri mahkemeye bıraktıklarını belirtmişlerdir. Bilirkişi raporunun değerlendirme içermediği ve hükme esas alınamayacağı açıktır. Kazanın oluş şekli ve kusur durumu ayrı bir bilirkişi raporuyla belirlenmiştir.
O hâlde mahkemece yapılacak iş, yukarıdaki ilkeler ve Bilirkişilik Kanunu’nda yapılan düzenlemeler de dikkate alınarak, bir nöroloji uzmanı ve Karayolları Genel Müdürlüğü fen heyetinden seçilecek iki kusur-hasar uzmanından oluşturulacak üç kişilik bilirkişi kurulundan olayın oluş şekli, yol ve hava durumu ve dosyadaki diğer deliller birlikte değerlendirilip kazanın salt (münhasıran) alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin, başka unsurların da etkili olup olmadığının tespiti hususlarında ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak sonucuna göre bir karar vermektir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Kanunda ve Yönetmelikte belirlenen oranın üzerinde alkol alınmış olduğunun anlaşılmasına göre, davacının talebinin poliçe teminatı kapsamı dışında kaldığı, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin de dikkate alınması gerektiği, bu durumda kazanın salt alkolün etkisi ile meydana gelip gelmediğini araştırmanın gerekmediğinden direnme kararının onanması gerektiği yönünde ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular karşısında eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu davanın reddine dair verilen mahkeme kararı doğru değildir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.04.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminata ilişkindir.
Yerel Mahkemece, zararın teminat dışında kaldığı gerekçesiyle dava reddedilmiş, Özel Dairece, olayın salt alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediğinin tespitinden sonra karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, Yerel Mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bilindiği üzere kasko sözleşmeleri ihtiyaridir. Bu nedenle somut uyuşmazlık sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Taraflar arasında bir sözleşme yapılmış ve olay kamu düzenini ilgilendirmiyor ise, uyuşmazlığın çözümünde öncelikle sözleşme hükümleri uygulanacak, eğer bu sözleşmede açık bir düzenleme yoksa genel hükümlere gidilecektir.
Taraflar arasında yapılan kasko sözleşmesinin A.5.5. Maddesinde “ Taşıtın, uyuşturucu maddeler veya Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararlar,” teminat dışında sayılmıştır. Bu açık düzenlemede kazanın salt alkolün etkisiyle meydana gelmesinden bahsedilmemiş, aksine Kanunun belirlediği sınırın üzerinde alkollü araç kullanmaktan bahsedilmiştir. Sürücünün almış olduğu alkolün miktar itibariyle Kanunun belirlediği sınırın üzerinde olduğu tartışma konusu değildir.
Bu durumda, taraflar arasında yapılan sözleşme ile teminat dışında kalan hususlar belirlendiğine, alkol miktarı bu sınırın üzerinde olduğuna göre kazanın salt alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediğinin araştırılmasına gerek bulunmadığı, hasarın teminat dışında kaldığı, bu nedenle Yerel Mahkeme kararının doğru olduğu kanaatiyle sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum.