HASTANENİN GEREKLİ DİKKAT VE ÖZEN GÖSTERMEMESİ NEDENİYLE BEBEĞİN ÖMÜR BOYU ÖZÜRLÜ KALMASINDAN KAYNAKLANAN TAZMİNAT
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
ESAS:2017/8960
KARAR: 2019/6411
TARİH: 22.5.2019
6098/m. 49, 56
ÖZET : Dava, gerekli dikkat ve özen gösterilmemesi nedeniyle bebeğin ömür boyu özürlü kalmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Solunum sıkıntısı yaşadığı ve hatta birden fazla kasılmalar geçirdiği tespit edilen bebeğin tedavisinin yoğun bakımı olmayan davalı hastanede yapılmaya devam edilmesinde, yaklaşık 2 gün sonra yoğun bakımı olan bir merkeze sevkinde, davalı hastanenin kusurunun, ihmalinin veya özensizliğinin olup olmadığının, davalı hastanede yapılmaya çalışılan tedavinin yeterli olup olmadığının, bebeğin durumunun daha da kötüye gitmemesi için uygulanabilecek tüm tedavinin somut olayda da uygulanıp uygulanmadığının, net olarak ortaya konulmadığı, değerlendirilmiştir.
Mahkemece, anılan hususlardaki eksikliğin giderilmesi için, rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir Üniversiteden, konusunda uzman içerisinde Çocuk Nöroloji Uzmanı, Çocuk Yoğun Bakım Uzmanı veya en az 5 yıl yoğun bakım tecrübesi olan Pediatri Uzmanının da bulunduğu, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, dava konusu olayda davalı hastaneye atfı kabil bir kusur olup olmadığı hususunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, Mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, davalı hastanenin kusurlu olup olmadığının açık olarak belirlenmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek, eksik incelemeye dayanılarak hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle kararın bozulması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde duruşmalı temyiz eden davacılar vekili avukat … ile davalılar vekili avukat … ‘in gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar, davalı hastane ve doktorun gözetiminde …’in dünyaya geldiğini, doğumu sırasında ve doğum sonrasında davalıların kusurlu davaranışları sonucunda bebeğin havale geçirdiğini, kalıcı “Mental Reterdasyon” tanısı konduğunu, gerekli dikkat ve özen gösterilmediği için çocuğun ömür boyu özürlü olarak yaşayacağını ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı tutularak, 10.000,00TL maddi, anne ve baba için 10.000,00TL’şer çocuk için 20.000,00TL manevi tazminatın faizi ile ödetilmesine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, kusurları ve ihmalleri bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmeleri gerekir.
Dosya kapsamı incelendiğinde, mahkemece, Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporuna, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Perinatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyelerinden alınan üç kişilik bilirkişi heyeti raporuna, Çocuk Sağlığı ve Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Nöroloji Bilim Dalı Öğretim Üyelerinden alınan üç kişilik bilirkişi heyeti raporuna, Radyoloji Anabilim Dalı Nöroradyoloji Bilim Dalı Öğretim Üyelerinden alınan iki kişilik bilirkişi heyeti raporuna dayanılarak, davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 18 Mart 2011 tarihli raporunda;
“1988 doğumlu …’in 30.3.2007 tarihinde Özel … Hastanesine miadında ağrılı gebe olarak başvurduğu, ilk olarak normal vajinal doğum kararı alındığı, saat 17.10’da fetal Distress endikasyonu ile sezeryan ameliyatına alındığı ve Apgarı 5/8 olan canlı bir bebek doğurtulduğu, bebeğin doğum sonrasında spontan solunumu hemen başlamadığı, küveze alındığı, konvulsiyon (havale) geçirmesi üzerine tedavisi yapıldığı ve bir ust merkeze sevkedildiği, sevkedilen merkezde perinatal asfiksi ve konvülsiyon tanısı ile takip edildiği, mevcut tıbbi belgelere göre normal doğum kararının doğru olduğu, bebek kalp sesinin bozulması (fetal distress) nedeni ile sezeryana alınmasının doğru bir eylem olduğu, çekilen … ve … takibi’de gözününe alındığında gebenin travayda (doğum eylemi) yakından takip edildiğinin anlaşıldığı cihetle doğumu takip eden Dr….’in hastanenin ve doğumdan sonra perinatal asfiksi ile doğan bebeğe her iki hastanede çocuk uzmanları tarafından uygulanan tedavinin tıp kurallarına uygun olduğu oybirliği ile mütalaa olunur.” denilmiştir.
… Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Perinatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyelerinden alınan 09.02.2016 tarihli üç kişilik bilirkişi heyeti raporunda;
“1-Bn. …’e ait gebe izlem sürecinde hatalı tıbbi uygulama yoktur.
2-)30.03.2007 günü amniyos sıvısı miktarının azalmış olması ve anne adayının tansiyonun sınırda olması nedenleri ile suni sancı uygulamasına geçilmesi doğrudur. Bu aşamada suni sancı uygulamadan sezaryen yapılmasını gerektirecek bir durum yoktur.
3-)Bn. …’e ait travay izleminde; 12:30 ile doğum saati olan 17:10 arasında 30 ar dakika aralarla fetus kalp sesi izlemlerinin yapıldığı, dört izlemde fetus kalp atım hızının 160/dk nın üzerinde olduğunun saptandığı, bu durumun tek başına sezaryen nedeni olmadığı, 14:00 da kollum 2 cm iken amniyos sıvısının temiz bulunmasının olumlu olduğu, bebeğine ait 30.03.2007 tarihli saat 13:00 ile 13:40 arasındaki ve 14:25 ile 15:10 arasındaki fetal kalp atım hızı traselerinin normal olduğu, bu aşamada fetal distres (bebeğin oksijensiz kalması) e ait bulgu olmadığı anlaşılmaktadır. Bu aşamaya kadar sezaryen yapılmasını gerektirecek bir durum yoktur.
4-)16:14 sonrası traselerin bir bölümü silik ve değerlendirilmesi zorsa da, fetal kalp atım hızı traselerinde 80/dk nın altına inmeyen ve zaman zaman 180/dk ya ulaşan trase değişikliklerinin saptanması üzerine aynı gün saat 17:10 da oligohidramniyos + hipertansiyon + fetal distres endikasyonları ile sezaryen kararı verilmesi doğru tıbbi uygulamadır.
5-)Doğum sonrası döneme ait nörolojik bulguların ve MRI incelemelerindeki bulguların olası perinatal asfiksi ile ilgili olup olmadığı konusunun çocuk nörolojisi uzmanları tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.” denilmiştir.
… Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Nöroloji Bilim Dalı Öğretim Üyelerinden alınan 29.06.2016 tarihli üç kişilik bilirkişi heyeti raporunda;
“Mahkemeden gelen dosyadaki bilgiler ve Çocuk Nöroloji dosyası incelenmiştir. 9.2.2016 tarihli … Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum … öğretim üyelerinin bilirkişi raporunda gebeyle ilgili olarak gebe izlem sürecinde hatalı tıbbi uygulamanın olmadığının belirtildiği, doğru tıbbi uygulamanın yapıldığı kaydı görülmüştür. Gebeyle ve doğum ile ilgili olan süreç Çocuk Nörolojisi bilim dalının bilimsel yetkileri dışındadır. Hastanın bigisayarlı beyin tomografilerinin ve beyin manyetik rezonans görüntülemelerinin yorumunun Nöroradyoloji Bilim Dalı tarafından yapılması gerekmektedir. Bu konu da Çocuk Nörolojisinin yetkisi dışındadır. Çocuk Nörolojisi polikliniği dosyasında global gelişme geriliği ve hareket bozukluğu olan çocuğun izleminin uygun şekilde yapıldığı görülmüş ve bu raporda belirtilmiştir. Çocuğun gelişimsel geriliğinin nedenini kesin olarak şu anki verilere göre belirlemek mümkün değildir. Birçok benzer hastada da günümüzdeki tıbbi bilgiler ve teknoloji ile mümkün olmamaktadır.” denilmiştir.
… Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Nöroradyoloji Bilim Dalı Öğretim Üyelerinden alınan 08.02.2017 tarihli iki kişilik bilirkişi heyeti raporunda;
“…Hastamızdaki tutulum (etkilenme) bölgeleri, beynin yenidoğanda metabolik olarak en aktif bölgelerine uyan alanlardır ve yukarıda tanımlanan akut-ciddi hasar tipine radyolojik olarak uymaktadır. Dosya incelendiğinde, uzmanların görüşlerine göre doğum öncesi ve sırasında bu tür bir hasara zemin hazırlayacak aşikar bir durum olmadığı ve temelde beyne giden kanın azalmasına bağlı oluşan bir etkilenme bulunmakla beraber tam olarak sebebin aydınlatılmasının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.Doğumdan sonra solunum sıkıntısı belirtilen bebeğin bu sebeple oluşan kalp-akciğer etkilenmesi ile beyin kanlanması bozulmuş olabilir. Doğumun gerçekleştiği hastanedeki ekibin ilk tetkik ve müdahalelerden sonra kendi imkanları dışına çıkabilecek bir yoğun bakım ihtiyacına yönelik olarak hastayı sevk ettikleri bildirilmiştir. Beyin ve özellikle de yenidoğan beyni, metabolik ihtiyacı yüksek bir organ olup kanlanmanın azalmasına son derece hassastır. Bu hassasiyet, yukarıda da tanımlandığı gibi anneye veya bebeğe ait kolaylaştırıcı sebeplerle, ani ve kısa süre olan bir etkilenmede bile ciddi bir hasarla sonuçlanabilir. Literatür ve tecrübemize göre beynin kan dolaşımının etkin tıbbi bakım ve doğru uygulamalar altında da azalabilmesi mümkün olabilmektedir. Sonuç olarak; filmlerdeki bulgular hipoksik iskemik ensefalopati (beynin yeterli kan alamamasına bağlı oluşan bir hasar tipi) ile uyumludur. Ancak bu hasarın rahim içi hayatın son dönemini, doğum sırasını ve hemen sonrasını içeren süreç içinde herhangi bir zamanda oluşabileceğini ve tam olarak hangi noktada oluştuğunu tam olarak saptamanın mümkün olmadığını belirtmemiz gereklidir. Konu ile ilgili karar yüce mahkemenize aittir.” denilmiştir.
Dosyaya kazandırılan, anılan tüm raporlar incelendiğinde, bebeğin doğuma kadar ki anne karnındaki takibinde, annenin doğum için hastaneye yatırılması ile doğuma kadar olan süreçte, davalılara atfı kabil bir kusur olmadığının açıklandığı anlaşılmıştır. Ancak anılan raporlarda, bebeğin doğumundan yoğun bakımı olan hastaneye sevkine kadar olan süreçte bir ihmalin olup olmadığı hususunun netleştirilmediği gözlemlenmektedir. Dosya içersindeki kayıtlardan, bebeğin, 30.03.2007 tarihinde saat 17.10 da sezeryanla doğurtulduğu, hemen akabinde TTN (Yenidoğan taşipnesi, yani bebeğin spontan solunumunun hemen başlamaması) tanısı ile yenidoğan servisinde kuvöze alındığı, doğumdan yaklaşık 8 saat sonra bebekte konvulsiyonların (havale, kasılmalar) gözlemlendiği, 31.03.2007 tarihinde kasılmaların tekrarladığı, 01.04.2007 tarihinde de kasılmaların gözlemlenmesi ile saat 13.00 sularında, bebeğin naklinin üst düzey yoğun bakım ünitesi olan bir merkeze yapıldığı anlaşılmıştır. Yukarıda anılan, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Nöroradyoloji Bilim Dalı Öğretim Üyelerinden alınan 08.02.2017 tarihli iki kişilik bilirkişi heyeti raporunda; doğumdan sonra solunum sıkıntısı belirtilen bebeğin bu sebeple oluşan kalp-akciğer etkilenmesi ile beyin kanlanmasının bozulmuş olabileceği, beynin ve özellikle de yenidoğan beyninin, metabolik ihtiyacı yüksek bir organ olup kanlanmanın azalmasına son derece hassas olduğu, bu hassasiyetin, anneye veya bebeğe ait kolaylaştırıcı sebeplerle, ani ve kısa süre olan bir etkilenmede bile ciddi bir hasarla sonuçlanabileği, beynin kan dolaşımının etkin tıbbi bakım ve doğru uygulamalar altında azalabilmesinin mümkün olduğu, belirtilmiştir. Bu anlamda, solunum sıkıntısı yaşadığı ve hatta birden fazla kasılmalar geçirdiği tespit edilen bebeğin tedavisinin yoğun bakımı olmayan davalı hastanede yapılmaya devam edilmesinde, yaklaşık 2 gün sonra yoğun bakımı olan bir merkeze sevkinde, davalı hastanenin kusurunun, ihmalinin veya özensizliğinin olup olmadığının, davalı hastanede yapılmaya çalışılan tedavinin yeterli olup olmadığının, bebeğin durumunun daha da kötüye gitmemesi için uygulanabilecek tüm tedavinin somut olayda da uygulanıp uygulanmadığının, net olarak ortaya konulmadığı, değerlendirilmiştir. O halde, mahkemece, anılan hususlardaki eksikliğin giderilmesi için, rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir Üniversiteden, konusunda uzman içerisinde Çocuk Nöroloji Uzmanı, Çocuk Yoğun Bakım Uzmanı veya en az 5 yıl yoğun bakım tecrübesi olan Pediatri Uzmanının da bulunduğu, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, dava konusu olayda davalı hastaneye atfı kabil bir kusur olup olmadığı hususunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, Mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, davalı hastanenin kusurlu olup olmadığının açık olarak belirlenmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek, eksik incelemeye dayanılarak, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, 2.037,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacılara ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.05.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.