KADASTRO TESPİTİNDEN ÖNCE MUVAZAALI OLARAK DEVREDİLEN TAŞINMAZ- MURİS MUVAZAASI – TENKİS

TC
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2017/1863 E. , 2020/811 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili ve davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.01.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılardan asıl … ile diğer temyiz eden davacılar vekili Avukat … Kar geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel ve tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, kök mirasbırakanları İbrahim U.’nun toplam 18 parça taşınmazların bir kısmını kadastro tespitinden önce, bir kısmını ise kadastro tespiti sırasında oğlu …’e devrettiğini, temliki işlemlerin bedelsiz, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazların tapu kaydının miras payları oranında iptali ile adlarına tesciline, olmazsa bedele ve tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, çekişmeli taşınmazların tamamının mirasbırakan İbrahim’e ait olmadığını, bir kısım taşınmazları dava dışı üçüncü kişilerden satın aldığını, diğer taşınmazların kadastro tespiti sırasında davacıların mirasbırakanı annelerinin rızası ile miras payını ödeneyerek satın aldığını belirterek reddini savunmuştur.

Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçirildiği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, “… Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakanın kadastro tespitinden sonra öldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin somut olayda uygulanamayacağı tartışmasızdır. Hal böyle olunca, işin esasına girilerek gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması, tarafların iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. ..…” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, çekişmeli taşınmazların bir kısmı yönünden davanın kabulüne, kalan kısmı yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1924 doğumlu mirasbırakan İbrahim U.’nun 01.06.1994 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacıların annesi kızı …, davalı oğlu … ve dava dışı kızı … ile eşi …’ın kaldıkları, eşi … ile kızı …’nın (davacıların annesi) 1996 yılında öldükleri, kadastro işlemi ile çekişme konusu 43, 54, 157, 159, 173, 531, 540, 665, 717, 919, 989 ve 1086 parsel sayılı taşınmazlar mirasbırakanın zilyetliğinde iken davalı …’e bağışlandığı belirtilerek davalı … adına, diğer çekişme konusu 324, 934, 935, 940, 1085 ve 1216 parsel sayılı taşınmazlar ise davalı …’in zilyetliğinde olduğu belirtilerek davalı … adına tespit ve tescil edildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği ve 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, mirasbırakanın asıl amacı bağış olduğu halde, mirasçısından mal kaçırmak amacı ile tapu sicilinde satış göstermek suretiyle yaptığı temliklerde görünürdeki satış akti muvazaa nedeniyle, gizlenen bağış akti ise şekil noksanlığı yönünden geçersizdir.

Ancak, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlar, taşınır mal niteliğindedir ve zilyetlikten ibaret olan hakkın devri suretiyle yapılan elden bağışlama sözleşmeleri hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir. Bu nedenle de gizlenerek yapılan bağışlama niteliğindeki tasarruf geçerlidir. Mirasbırakan tarafından tapusuz taşınmazların zilyetliğinin devri suretiyle gerçekleştirilen geçerli işlemlere karşı 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararının uygulama yeri yoktur.

Somut olayda; çekişme konusu taşınmazlar tapusuz olup, kadastro tespiti sırasında bir kısmının mirasbırakan tarafından bağış biçiminde davalı …’e temlik edildiği belirtilerek, bir kısmının ise mirasbırakanla hiçbir bağlantısından bahsedilmeksizin zilyetlikten dolayı davalı adına senetsizden tespit görmüş olduğundan 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulama yerinin bulunmadığı ve muris muvazaasına ilişkin iddianın dinlenemeyeceği açıktır.

Ne var ki, davacılar 17.07.2012 tarihinde kademeli olarak tenkis isteğinde de bulunduklarına göre, tenkis yönünden araştırma yapılmasında zorunluluk vardır.

Mirasçılık ve mirasın geçişi miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 s. Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 17) Miras bırakan 1.1.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 1.1.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır.

Tenkis (indirim) davası, mirasbırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir. (TMK m.565) Miras bırakanın TMK’nin 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından söz edilemez.

Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.

Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.

Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca sür’atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle tenkis isteği bakımından araştırma yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile muris muvazaası yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

Taraf vekillerinin açıklanan gerekçeyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince temyiz eden taraflardan gelen davacılar vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz eden davalılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment