KREDİ ÇEKME AŞAMASINDA DÜZENLENEN HAYAT SİGORTASI DOĞRU BİLGİ VERME YÜKÜMLÜLÜĞÜ-MURİS TARAFINDAN BEYAN EDİLMEYEN DİĞER RAHATSIZLIKLARI İLE ÖLÜM SEBEBİ ARASINDA İLLİYET BAĞI OLUP OLMADIĞI
TC
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
2019/5902 E. , 2020/3194 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili; davacıların murisi …’in vefat etmeden önce Ziraat Bankası A.Ş. Bafra şubesinden 18.000,00 TL tutarında kredi kullandığını, kredinin kullanılması esnasında murisin hayat sigortası poliçesi imzaladığını, sözleşme uyarınca hayat sigortasının 5 yıllık olduğunu, ücretin muris tarafından peşin ödendiğini, kredi ödeme planının 5 yıl olduğunu ve hayat sigortasının da süresinin 5 yıl olduğunu, murisin kredi kullanırken sağlığı ile ilgili doğru bilgiler verdiğini, yanlış beyanda bulunmayarak bilgi verme yükümlülüğünü ihlal etmediğini, kredi çekildikten sonra nefes darlığı şikayetiyle rahatsızlandığını ve 26/12/2013 tarihinde vefat ettiğini, sigorta şirketine murisin öldüğünün bildirildiğini, ancak sigorta şirketinin, 25/09/2012 toraks Bt incelemesi raporunda murise akciğer kanseri tanısı konulduğundan bahisle ödeme yapamayacaklarını bildirdiğini, ispat külfetinin davalı sigorta şirketinde olduğundan bahisle sigorta bedeli olan 20.700,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren ticari faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; murisin vefatından sonra 25/09/2012 tarihli torax Bt raporu ile sigortalıya radyolojik olarak akciğer kanseri tanısı konulduğunun tespit edildiğini, Türk Ticaret Kanununun 1439. maddesi uyarınca kanser hastalığının ölüme etkisi bulunduğunu, kanser hastalığının ölüme neden olan ve kanunun aradığı şekli ile ölüme etkisi olan hastalık olduğunu ve muris tarafından beyan yükümlülüğünün de ihlal edildiğinin açık olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre; ATK raporu dikkate alındığında sigortalının ölüm sebebinin akciğerdeki lezyon olduğu, söz konusu akciğer lezyonuna 22/09/2012 tarihinde rastlandığı, her ne kadar inceleme yapılmaması nedeniyle akciğer lezyonunun kanser olup olmadığına ilişkin tanı konulmamış ise de, sigortalının sözleşme yapılırken davalıya akciğerindeki kitleden bahsetmediği, sigortalının sürekli tedavi gördüğü de dikkate alındığında ölümüne sebep olan akciğerindeki nodülden/lezyondan haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, sigortalının ihbar yükümlülüğüne uymadığı ve davalının sözleşmeden cayma hakkının bulunduğu anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, hayat sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar murisinin kullanmış olduğu banka kredisi nedeniyle, 09/12/2013 başlangıç tarihli hayat sigorta sözleşmesi düzenlenmiş; poliçenin düzenlenmesinden sonra, 26/12/2014 tarihinde davacıların murisi vefat etmiştir.
Sigorta sözleşmesi kurulurken sigortalıya yüklenen doğru bilgi verme (ihbar) yükümlülüğünü düzenleyen 6762 sayılı TTK’nın 1290. maddesi (6102 sayılı TTK 1435,1439 ve 1440. maddeler) Yargıtay’ın yerleşik kararları ile hayat sigortalarında da uygulanmaktadır. Hatta anılan bu düzenleme, Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi ile sözleşme hükmü halini almıştır.
Gerek TTK’nın düzenlemeleri ve gerekse Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi düzenlemesine göre sigorta şirketinin sorusu üzerine veya her hangi bir soru sorulmadan (dolayısı ile buna ilişkin bir form doldurulmadan) sigortalı, sözleşmesinin yapılması sırasında kendisinin bildiği ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri sigortacıya bildirmekle yükümlü olup, şayet sigortalı tarafından var olan hastalık kasten bildirilmemiş ise sigortacının sözleşmeden cayma hakkı söz konusudur.
Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık, poliçenin düzenlenmesi sırasında kanser hastalığının olup olmadığı, sigortalının önceki hastalıkları ile ölümü arasında illiyet bağının olup olmadığı, bu hastalıkları kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığı noktasında toplanmaktadır.
İstanbul Adli Tıp Kurumunun 29.07.2015 tarihli raporunda; 26/12/2013 tarihinde öldüğü bildirilen … hakkında dosyada bulunan tıbbi belgelerde otopsi yapılıp makroskapik ve histopatolojik incelemeler yapılmamış olsa da özgeçmişinde astım, hiperlipidemi ve serebrovasküler hastalık bulunduğunu, 22/09/2012 tarihinde çekilen Toraks Bt incelemesi raporunda; sol superiorlingulersegmentte plevra komşuluğunda pür kalsifik nodül, sol bazal subplevral yumuşak dansitelimalignolasılı nodül dikkati çektiğinin kayıtlı olduğunu, 23/12/2013 günü hastaneye nefes darlığı sebebiyle başvurduğunu, bilateralronküsleri mevcut olduğunu, solunum sesleri kabalaşmış, diğer sistem muayenelerinin doğal olduğu, göğüs yoğun bakıma yatırıldığını, solda pulmoner arteri oklüze eden saran hiler kitle ve akciğerde kitle mevcut olduğunu, ancak kilinik durumu ağır olduğundan dolayı kitlenin nedenine yönelik tıbbi araştırma yapılmadığını, hastanın geçmişinde kanser hastalığı tanısı bulunduğuna dair veriye rastlanmadığını, 22/09/2012 tarihinde çekilen ToraksBt incelemesi raporunda görülen sol superiorlingulersegmentte plevra komşuluğunda pür kalsifik nodül, sol bazal subplevral yumuşak dansitelimalignolasılı nodülün tanısının ne olduğuna yönelik herhangi bir ameliyat veya biopsi alma işlemi uygulanmamış olduğundan bu kitlenin histopatolojik tanısının ne olduğunun, maling veya bening (habis veya selim) olup olmadığının tıbben bilinemediği, dolayısıyla kayıtlı bilgiler, olayın gelişimi, tıbbi belgeler birlikte değerlendirildiğinde kişinin ölümünün hastaneye giriş çıkış tarihli epikrizinde toraks bt de tanımlanan pulmoner arteri sararak oklüze eden kitle ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu, kişinin ölümüne neden olan akciğer lezyonunun mevcut tıbbi belgelere göre 22/09/2012 tarihinde rastlanılmış olup mevcut komorbidi nedeniyle kesin tanısının biyopsi yapılıp konulmamış olduğu ve kişinin akciğerdeki kitle tanısını bilip bilmediği hususunda kesin bir değerlendirme yapılamadığından adli tahkikatla aydınlanmasının uygun olduğu kanaatine varıldığı oy birliği ile mütala edilmiştir. Mahkemece buna dayanılarak davanın reddine karar verilmişse de; varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Ayrıca yapılan araştırma inceleme hüküm vermeye yeterli değildir.
Dosya içinde bulunan murisin tıbbi geçmişine ilişkin belge ve bilgilerden; murisin 50 yaşına kadar alkol kullandığı, ölene kadar sigara kullandığı, akciğer yetmezliğinin ilk olarak 2008 de teşhis edildiği, 24.12.2011 de kalp krizi geçirdiği, 5 yıl süre ile akciğer ve kalp hastası olarak tedavi gördüğü, KOAH hastası olduğu, AORT damarlarının tıkalı olduğu, ayrıca böbrek yetmezliği olduğu, 22.09.2012 de akciğerde nodül tespit edildiği, Göğüs Hastalıkları Bölümünün kitleden dolayı takip edilmesi gerektiğini söylediği, 3 ay sonra tekrar film çekildiği ancak kitlede değişiklik olmadığı tespit edildiği için biyopsi yapılmadığı, bu süreçte ayrıca beyin fıtığı geçirdiği ve buna bağlı olarak, konuşma bozukluğu olduğu ve beyin felci geçirdiği, ölüm belgesinde “Akciğere giden atardamarı tıkayan kitle ve gelişen komplikasyon neticesi vefat etiğinin belirtildiği”, dava konusu hayat sigortası sözleşmesi imzalanırken, sağlık beyan formunda murise “Teşhis edilmiş kanser hastalığınız var mı” ve “Kanser şüphesi ile herhangi bir tetkik yaptırdınız mı veya herhangi bir tetkik sonrası kanser şüphesi bulgusuna rastlanıldı mı” şeklinde soru yöneltildiği, sigortalı muris tarafından “HAYIR” cevabı verilerek formun imza edildiği anlaşılmıştır.
Davacıların murisi 2008 yılından beri KOAH hastalığı ve akciğer yetmezliği ve başkaca rahatsızlıkları sebebi ile ilgili takipte olup, TTK 1435, 1439 ve 1440. maddelere göre beyan yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığının karar yerinde tartışılması gerekmektedir. Tüm dosya kapsamına göre murisin kullanmış olduğu ilaçlar arasında kanser ilacı bulunmadığı, kanser hastası olduğuna dair teşhis konulmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre Mahkemece Adli Tıp Kurumu’ndan muris tarafından beyan edilmeyen diğer rahatsızlıkları ile ölüm sebebi arasında illiyet bağı olup olmadığı hususunda ayrıntılı ve denetime elverişli rapor alınmalı, illiyet bağı varsa davanın reddine, illiyet bağı yoksa TTK 1439. maddesinin değerlendirilerek gerekirse proporsiyon hesabı yapılmak suretiyle, karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 04/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.