MURİS MUVAZAASI – MİRASBIRAKANIN DENKLEŞTİRME VE PAYLAŞTIRMA AMACIYLA HAREKET ETMESİ – MİNNET DUYGUSUYLA YAPILAN TEMLİKİ TASARRUFLAR
T.C
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2019/1906 E. , 2020/4015 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis istekli dava sonunda, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararın istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen kararın temyizi üzerine Dairece, Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiş; ilk derece mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı ile ortak mirasbırakanları Mediha Pancarcı’nın, 1452 ada 156 parsel sayılı taşınmazda bulunan 17 numaralı bağımsız bölümdeki 2/8 payının tamamını 28.12.2006 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğinde bulunmuştur.
Davalı, zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin geçtiğini, taşınmazı bedeli karşılığında temlik aldığını, satış bedelinin memur olan annesi tarafından ödendiğini, ayrıca mirasbırakanın paylaştırma amacıyla hareket ettiğini, 1991 yılında davacının ev alması sırasında mirasbırakanın yardım ettiğini, mirasbırakanın zaman zaman davacının borçlarını ödeyip çektiği krediyi davacıya verdiğini, davacının çekişme konusu taşınmazı satışa çıkaracağını söylemesi üzerine bu duruma üzülen annesinin davacının taşınmazdaki payını satın aldığını; aşamalarda, annesiyle birlikte mirasbırakanla yaşayıp ona baktıklarını, mirasbırakanın minnet duygusuyla da hareket ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile pay oranında tapu iptali ve tescile karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesince, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karar Dairece, “ … Somut olayda, davalının denkleştirme savunması üzerinde durulmamış, mirasbırakanın gerçek iradesi açıklığa kavuşturulmamıştır. Diğer taraftan, davalı satış bedelinin mirasbırakana ödendiğini de savunmuş olup gerçekten de satış işleminin gerçekleştirildiği 28.12.2006 tarihinden 21 gün sonra 18.01.2007 tarihinde davalının annesi dava dışı Hale Mine tarafından mirasbırakanın banka hesabına taşınmazın satış bedeli adı altında 11.800,00 TL gönderildiği sabittir. Her ne kadar İstinaf Mahkemesi, temlike konu payın satış bedeli ile satış tarihindeki gerçek bedeli arasında aşırı oransızlık olduğunu hükmüne gerekçe yapmış ise de bu husus tek başına muvazaanın kanıtı değildir. Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler uyarınca soruşturma yapılması, davalının denkleştirme savunmasının araştırılması, gerçekten de mirasbırakanın davacıya taşınmaz, para vs. verip vermediğinin tanıklar yeniden dinlenerek belirlenmesi, mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla mı yoksa denkleştirme amacıyla mı hareket ettiğinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.”gerekçesiyle bozulmuş; ilk derece mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, mirasbırakanın denkleştirme amacıyla hareket ettiğinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1934 doğumlu mirasbırakan Mediha Pancarcı’nın 11.11.2014 tarihinde ölümü üzerine davacı oğlu ile kendinden önce ölen oğlu Seçim Osman’dan olma torunu davalının mirasçı kaldıkları, mirasbırakanın eşi Mustafa’nın ise 1995 yılında öldüğü, çekişme konusu 1452 ada 156 parsel sayılı taşınmazda bulunan 17 numaralı bağımsız bölümün 3/6 payı davacı, 3/6 payı davalı, 2/8 payı da mirasbırakan Mediha adlarına kayıtlı iken mirasbırakan Mediha’nın çekişmeli 2/8 payının intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 3.500,00 TL bedelle davalı torununa 28.12.2006 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği, davacının da dava dışı 3/8 payını 22.12.2006 tarihinde davalının annesi olan dava dışı Hale Mine’ye satış yoluyla temlik ettiği, mirasbırakan tarafından davalıya temlik edilen çekişmeli 2/8 payın temlik tarihindeki değerinin 40.500,00 TL, dava tarihindeki değerinin ise 105.000,00 TL olduğunun keşfen saptandığı, mirasbırakan adına kayıtlı dava dışı 4 parça taşınmazın daha bulunduğu anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunu’ nun (TMK) 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237 (818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK) 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; davalı, satış bedelinin memur olan annesi tarafından mirasbırakana ödendiğini savunmuş olup, gerçekten de satış işleminin gerçekleştirildiği 28.12.2006 tarihinden 21 gün sonra 18.01.2007 tarihinde davalının annesi dava dışı Hale Mine tarafından mirasbırakanın banka hesabına taşınmazın satış bedeli adı altında 11.800,00 TL gönderildiği sabittir. Mirasbırakan tarafından davalıya temlik edilen çekişmeli 2/8 payın temlik tarihindeki değeri 40.500,00 TL olarak saptanmış ise de bedeller arasındaki farkın tek başına muvazaanın kanıtı olamayacağı açıktır. Kaldı ki, babasını küçük yaşta kaybeden davalı, annesiyle birlikte mirasbırakan Mediha ve dedesinin yanında yaşamaya devam etmiş olup, mirasbırakan minnet duygusuyla hareket ederek satış bedelini buna göre düşük taktir etmiştir. Her ne kadar mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davalı ve annesiyle birlikte yaşayan ve satış tarihinde 71 yaşında olan mirasbırakanın hesabına yatırılan paranın ödeme yerine geçmiş sayılamayacağı, mirasbırakanın aldığı parayı bizzat şahsına harcadığına dair bir delil sunulmadığı gibi hayatının da değişmediği, mirasbırakanın denkleştirme amacıyla hareket etmediği şeklinde soyut gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın asıl amaç ve iradesinin hiçbir duraksamaya yer bırakmaksızın ortaya çıkarılması önem arz etmekte olup, satış tarihinden sonra yaklaşık sekiz yıl daha yaşayan mirasbırakanın davalı ve annesiyle birlikte yaşamaya devam ettiğinden bahisle davalıdan aldığı satış bedelini şahsına harcamadığı sonucuna varılması hayatın olağan akışına aykırıdır. Mirasbırakan Mediha’nın dava dışı 4 parça taşınmazı daha bulunmakta olup mirastan mal kaçırma amacıyla hareket etse idi bu taşınmazlarını da elden çıkarması gerektiği gibi bilakis mirasbırakanın davacıya maddi yardımda bulunduğu dinlenen davalı tanıklarının beyanlarıyla sabittir. Bütün bu olgular yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mal kaçırma iradesiyle hareket etmediği, çekişmeli payın davalıya temlikinin muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a ve 373/4. maddeleri uyarınca ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.09.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.