TARIMSAL SULAMA ABONESİ- KAÇAK ELEKTRİK – MENFİ TESPİT- KAYIP KAÇAK BEDELİ
T.C
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
2015/13058 E. , 2015/14028 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : AKÇAKALE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/01/2014
NUMARASI : 2009/379-2014/80
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili; davacının … nolu tarımsal sulama aboneliğinin olduğunu, davalı tarafça 10.09.2008 tarihinde kaçak elektrik tespit tutanağı düzenlendiğini, 32.010 TL kaçak elektrik tüketim tahakkuku yapıldığını ayrıca 24.120 TL kaçak ek tahakkuk faturası düzenlediklerini belirterek asıl davada haksız olarak düzenlenen 24.120 TL kaçak ek tahakkuk faturası yönünden menfi tespitine, iş bu dosya ile birleştirilen Akçakale Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/45 Esas sayılı dosyasında ise; 32.010,40 TL kaçak elektrik tüketim tahakkuk faturası yönünden menfi tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı taraf davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece; 46303 seri numaralı kaçak tespit tutanağına istinaden davalı Dedaş kurumu tarafından tahakkuk ettirilen 32.010,00 TL’nin 12.239,93 TL ‘sinden davacının davalıya borçlu olduğunun tespitine, 19.770,07 TL’den davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine,46303 seri numaralı kaçak tespit tutanağına istinaden davalı Dedaş kurumu tarafından kaçak ek tahakkuk olarak belirlenen 24.120,00 TL’nin tamamından dolayı davacının davalıya borçlu olduğunun tespitine, karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bentler dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmeyerek reddedilmişitir.
1-Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan değerlendirmede;
Kayıp-kaçak bedeli hakkında verilen ve Dairecede benimsenen HGK’nun 21/05/2014 günlü ve 2013/7-2454 Esas, 2014/679 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; Elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile başka kişiler tarafından kaçak kullanmak (hırsızlanmak) suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin, kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmek hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaştığı da söylenemez.
Öte yandan, nihai tüketici olan abonenin; kayıp-kaçak bedeli gibi davalı dağıtım şirketi tarafından faturalara yansıtılan; dağıtım bedeli, sayaç okuma bedeli, parekende satış hizmeti bedeli ve iletim bedelinin hangi miktarda olduğunu apaçık denetleyebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi, eş söyleyişle şeffaf bir hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Ne var ki, davaya konu bedeller ile ilgili olarak Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunca kanunun verdiği genel ve soyut yetkiye dayanarak çıkarılan yönetmelik, kurul kararları ve tebliğlerinin de, Elektrik Piyasası Kanununun temel amaçları ve ilkelerinden olan, şeffaflık ve düşük maliyetli enerji temini unsurlarını taşıdığının kabulü de mümkün değildir.
Somut olayda, bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, kaçak elektrik bedellerine psh, iletim, dağıtım bedellerini de dahil ederek hesaplama yapmıştır. Mahkemece alınan bu hesaplama şekli benimsenerek yazılı şekilde karar verilmiştir. Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği hükümlerine göre ve anılan bedeller dahil edilmeden kaçak elektrik bedeli hesabı yapılması gerektiği kuşkusuzdur. Yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Davalı vekilinin temyiz itirazı yönünden yapılan değerlendirmede;
Mahkemece; davalı Dedaş kurumu tarafından tahakkuk ettirilen 32.010,00 TL’lik kısımdan 12.239,93 TL ‘nin davacının davalıya borçlu olduğunun tespitine, kaçak ek tahakkuk miktarı olarak 24.120,00 TL nin tamamının davacının davalıya borçlu olduğunun tespitine dair hüküm kurulmuştur. Usul hukuku açısından; dava menfi tespit davası olmasına rağmen davacının borçlu olmadığı miktar açısından olumsuz tespit kararı kurulması gerekirken, davacının borçlu olduğu miktar için olumlu tespit kararı kurulması usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
Ayrıca HMK’nun 166.maddesine göre, ayrı ayrı açılmış davaların aralarında bağlantı bulunmaları koşulu ile birleştirilerek bakılabilmeleri mümkündür.
Ancak, birleştirme kararı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar değildir. Bu karar, sadece birleştirilen davaların tahkikat safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurmaktadır. Diğer bir anlatımla, asıl ve birleşen davalar birbirinden bağımsız, müstakil davalardır. Bu nedenle, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı karara bağlanması, yargılama giderleri ile vekalet ücretlerinin ayrı ayrı tayin edilmesi gerekmektedir.
Somut olayda; asıl ve birleştirilen davalar için ayrı ayrı hüküm kurulmaması, yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin ayrı ayrı tayin edilmemesi doğru görülmemiştir.
Hal böyle olunca mahkemece; öncelikle dosyanın bilirkişiye yeniden tevdiyle kayıp-kaçak, dağıtım, iletim ve perakende satış hizmeti bedelleri dahil edilmeden, hesaplama yaptırılması, birleştirilen davalar için ayrı ayrı hüküm kurularak yargılama gideri ve vekalet ücretlerinin ayrı ayrı belirlenmesi ve davacının borçlu olmadığı miktar açısından olumsuz tespit kararı kurulması, gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.