selimhartavi.com

TRAFO BİNASINDA MEYDANA GELEN ELEKTRİK ÇARPMASI- HAKSIZ FİİLLERDE ZAMANAŞIMI- MUTLAK VE NİSPİ ZAMANAŞIMI-

T.C
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ

ESAS:2018/2899
KARAR: 2019/6458

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen karar, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 10/09/2019 tarihinde davacı vekili Av. … ile gerçek kişi davalılar vekili Av. … geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; 29/03/2006 tarihinde girdiği trafo binasında elektrik akımına kapılarak yaralandığını, olayla ilgili olarak yargılanan gerçek kişi davalıların Tekkeköy Sulh Ceza Mahkemesinin 2007/22 esas sayılı dosyası ile cezalandırıldıklarını, davalılar hakkında maddi ve manevi zararlarının tazmini için Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı 2012/419 esas sayılı davada maddi zararının 285.000 TL olarak belirlendiğini, ayrıca 19/11/2008 tarihinde Adli Tıp Kurumundan alınan raporda % 100 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiğinin tespit edildiğini, mahkemece yapılan yargılama neticesinde taleple bağlı kalınarak 200.000 TL maddi tazminata hükmedildiğini, zarar hesabı yapılırken asgari ücretin baz alındığını, her altı ayda bir zarar miktarının arttığını, kaza nedeniyle tam özürlü olarak hayatına devam etmek zorunda kaldığını, kendi geçimini sağlayacak ekonomik kazançtan yoksun olduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 275.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş; 23/07/2014 tarihli açıklama dilekçesinde; dava dilekçesindeki taleplerinin, 85.200 TL’sinin çalışma gücü kaybından doğan zarar, 150.000 TL’sinin bakıcı gideri, 39.780 TL’sinin ise bez giderine ilişkin olduğunu belirtmiş, 19/09/2016 tarihli ıslah dilekçesinde ise; kısmi davada verilen kararın derecaattan geçerek kesinleştiğini, zarar verenin davalı TEDAŞ olduğunun belirlenmiş olması nedeniyle davalı … yönünden davadan feragat ettiğini, çalışma gücü kaybından doğan zarar taleplerini 115.813,68 TL, bakıcı gideri taleplerini 365.316,87 TL, bez gideri taleplerini ise 2.810,40 TL artırdığını bildirerek, toplam 758.940,95 TL tazminatın diğer davalılardan tahsilini istemiştir.

Davalı … EDAŞ; davanın zamanaşımına uğradığını, esas yönünden ise olayın davacının kusuruyla meydana geldiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Davalı …; davalı … ile akdettikleri işletme devir hakkı sözleşmesi gereğince kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, esas yönünden ise olayın meydana gelmesinde bir kusurunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiş; ıslaha karşı verdiği cevap dilekçesinde, dava ve ıslah dilekçesindeki taleplerin zamanaşımına uğradığını bildirmiş; 16/02/2017 tarihli dilekçesi ile de cevap dilekçesini ıslah ederek, davanın zamanaaşımı nedeniyle reddini talep etmiştir.

Davalılar …, …, …, …, … ve …; davanın zamanaşımına uğradığını, esas yönünden ise olayın meydana gelmesinde bir kusurlarının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemişlerdir.

İlk derece mahkemesince; 29/03/2006 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle, ceza zamanaşımı süresinin de dolmasından sonra dava açıldığı ve ıslah ile talep miktarının artırıldığı, gerçek kişi davalıların dava dilekçesiyle, davalı TEDAŞ’ın ise cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def’ini ileri sürdükleri, aynı olay nedeniyle açılan Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/419 esas sayılı dosyasında davacı vekilinin de katıldığı 29/09/2011 tarihli celsede … vekilinin yargılamaya katılarak işletme devir sözleşmesinin 7 nci maddesi gereğince davanın sorumluluğunun kurumlarına ait olduğunu belirttiği, aynı celsenin üç nolu ara kararı ile ihbar edilen TEDAŞ vekilinin HUMK’nın 50 nci maddesi gereğince davalı … EDAŞ’ın yerine kaim olmak üzere davaya kabulüne karar verildiği, bu tarihten sonra yapılan duruşmalara … vekilinin katılmadığı, davacı tarafından bu tarih itibariyle failin öğrenildiği, iki yıllık zamanaşımı süresinin de bu tarihten itibaren hesaplanması gerektiği, gerçek kişi davalıların eylemlerinin Türk Ceza Kanunu uyarınca cezayı gerektiren bir eylem niteliğinde bulunduğu, kanunda öngörülen cezanın türü ve süresi itibariyle sekiz yılık ceza zamanaşımı süresinin de 29/03/2014 tarihinde dolduğu, ayrıca dava dilekçesinde bahsedilmeyen alacak kalemlerinin dava dilekçesinin açıklanması yoluyla istenmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla bakıcı gideri ve bez parası yönünden ıslah edilen miktara itibar edilemeyeceği gerekçesiyle; davalı … EDAŞ hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın ise zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davacı vekili ile gerçek kişi davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

Bölge adliye mahkemesince; davacı vekili ile gerçek kişi davalılar vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili tarafından (davalı … yönünden) temyiz edilmiştir.

1- Dava, elektrik çarpması nedeni ile uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir.
Maddi tazminat isteminin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri, 6098 sayılı TBK’nın 72 nci (mülga 818 sayılı BK’nın 60 ıncı) maddesinde özel olarak düzenlenmiştir.

Tazminat ilişkisinden doğan talepler de hukuki nitelikleri itibariyle bir alacak hakkı olmakla birlikte, kanun koyucu bunları tabi oldukları zamanaşımı süresi yönünden, alacak haklarına ilişkin zamanaşımı süresini düzenleyen TBK’nın 146 ve devamı hükümlerinden ayırmıştır. Ancak, bu ayırma yalnız süreler ve bunların başlangıç anı yönünden olup, zamanaşımının durması, kesilmesi gibi konularda genel hükümler uygulanır.

TBK’nın 72 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” denilerek, mülga 818 sayılı BK’nın 60 ıncı maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür.

Görüleceği üzere, kanunda düzenlenen bu üç çeşit zamanaşımı süresi; sübjektif/nispi nitelikteki iki yıllık kısa zamanaşımı süresi, objektif /mutlak nitelikteki on yıllık uzun zamanaşımı süresi ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir. Mülga 818 sayılı BK’da, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren bir yıl olarak düzenlenen kısa süreli zamanaşımı, yeni TBK’da iki yıl olarak hüküm altına alınmıştır.

Haksız eylemden kaynaklanan tazminat davalarında, özel kanunlarda başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça uygulanacak olan zamanaşımı süreleri, bu süreler olup, bunlar hem maddi hem de manevi tazminat istemi ile açılan davalar hakkında uygulanır.

TBK’nın 72 nci maddesinin birinci fıkrası, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması; zarar görenin, zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.

Mutlak nitelikteki uzun süreli zamanaşımının başlangıç tarihi ise, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır.

TBK’nın 72 nci maddesinin birinci (mülga 818 sayılı BK’nın 60 ıncı maddesinin ikinci) fıkrasında düzenlenen üçüncü süre ise, ceza zamanaşımı süresidir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise, bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir.

Somut olaya gelindiğinde, zarar verici eylem 29/03/2006 tarihinde gerçekleşmiş, maddi tazminat istemine konu işbu ek dava ise (sekiz yıllık) ceza zamanaşımı süresi içerisinde olmamakla birlikte, mutlak zamanaşımı süresi olan on yıllık süre dolmadan 09/06/2014 tarihinde açılmıştır.

Yukarıda değinildiği gibi, kısa süreli zamanaşımının başlaması için, zarar görenin, zarar ile birlikte zararın sorumlusunu (tazminat yükümlüsünü) da öğrenmesi gerekir. Zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması, bu iki koşulunda gerçekleşmesine bağlıdır. Bu koşullardan birinin gerçekleşmemesi hâlinde zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz. Zarar ve tazminat sorumlusundan hangisi daha sonra öğrenilirse, zamanaşımı süresi son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar.

Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; davacı tarafından 02/04/2007 tarihinde davalılar Yeşilırmak … ile (ceza yargılamasında mahkumiyetlerine karar verilen) …, …, …, …, … ve … aleyhine Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde elektrik çarpması nedeniyle kısmi maddi (ve manevi) tazminat istemli davanın açıldığı, davalı … …’ın 24/07/2006 tarihli işletme devir hakkı sözleşmesi uyarınca davayı ihbar ettiği … vekilinin 21/04/2011 havale tarihli dilekçeyle davaya taraf sıfatıyla katılma talebinde bulunduğu, mahkemece davacı vekilinin de hazır bulunduğu 29/09/2011 tarihli celsede verilen (3) nolu ara kararı ile ihbar edilen …’ın HUMK’nın 50 nci maddesi uyarınca davalı …’ın yerine kaim olmak üzere davalı olarak dava ve duruşmalara kabulüne karar verildiği, mahkemenin 29/05/2014 tarihli ve 2012/419 E. 2014/238 K. sayılı kararıyla 200.000 TL işgöremezlik tazminatının davalı … ve gerçek kişilerden tahsiline hükmedildiği, kararın davacı ile davalı gerçek kişiler ve TEDAŞ tarafından temyiz edildiği, davacı tarafça verilen temyiz dilekçesinde; davanın … …’a karşı açılmasına rağmen kararın davalı yanında yer alan … hakkında verildiğinin, olay tarihinde davalı …’ın … ile imzalanan sözleşme uyarınca olayın gerçekleştiği trafoyu devir alarak işlettiğinin, olay hakkında ceza mahkemesinde görülen davada sorumlu olduğu belirlenen … … hakkında karar verilmemesinin yerinde olmadığının ileri sürüldüğü, Dairemizin 24/02/2015 tarihli ve 2014/16633 E. 2015/2912 K. sayılı ilamıyla kararın onanmasına karar verildiği, işbu onama kararının davacı tarafa 30/03/2015 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda; davacı, tazminat yükümlüsünün davalı … olduğunu, dairemizin kısmi davaya ilişkin onama kararınının kendisine tebliğ edildiği 30/03/2015 tarihinde öğrenmiş bulunmaktadır. Nitekim, davacı 19/09/2016 tarihli ıslah dilekçesiyle, kısmi davada verilen kararın derecaattan geçerek kesinleştiğini, tazminat yükümlüsünün davalı TEDAŞ olduğunun belirlenmiş olması nedeniyle davalı … … yönünden davadan feragat ettiğini bildirmiş, davalı … ile gerçek kişi davalılar yönünden ise talebini artırmıştır.

İşbu ek dava ise, 09/06/2014 tarihinde (ve kısmi dava hakkında verilen 29/05/2014 tarihli kararın kesinleşmesinden önce) açılmıştır.

Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; davacının, kısmi dava hakkında verilen kararın onanmasına ilişkin dairemiz kararının kendisine tebliğ edildiği tarih itibariyle uğradığı zararın failinin davalı … olduğunu öğrendiği, işbu ek davanın açıldığı tarih itibariyle, davalı … yönünden iki yıllık kısa zamanaşımı süresinin henüz işlemeye başlamadığı gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davalı … yönünden de davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK’nın 373 üncü maddesinin birinci bendi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.

2- Bozma nedenine göre, davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 2.037 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalı …’tan alınarak davacı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 10/09/2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

(Muhalif)
(Muhalif)

KARŞI OY

Davacı … çarpması nedeniyle maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkemece davanın zamanaşımından reddine karar verilmiş, istinaf incelemesinde başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Uyuşmazlığa uygulanacak zamanaşımı süreleri BK 60.m hükümleridir. Kısa zamanaşımı süresi 1 yıl, uzun zamanaşımı süresi 10 yıldır. Bu davada; ceza zamanaşımı süresi olan 8 yıl uzun zamanaşımı süresi içinde kalmaktadır.

Davacı daha önce açtığı kısmi davada maddi zararının 200.000 TL’sini hüküm altına aldırmıştır. Açtığı bu ek dava ile kalan 275.000 TL’yi talep etmiştir.

Olay tarihi 29.03.2006, ilk dava tarihi 02.04.2007, ek dava tarihi 09.06.2014’dür. İlk dava görülürken 13.10.2010 tarihli bilirkişi tazminat raporu ile zarar miktarı 323.064,53 TL olarak belirlenmiş, bilahare 26.04.2013 ve 28.05.2014 tarihli ek bilirkişi raporlarıyla zarar 475.374,57 TL olarak belirlenmiştir. Şu halde davacı ilk dava yargılamasında zararı öğrenmiştir.

Zararı öğrenmekten amaç; zararın kapsamı ve esaslı unsurları hakkında davayı açmaya elverişli bütün şartları öğrenmektir. Yani açılacak bir davaya dayanak oluşturacak yeterlilik ve nitelikte bilgilerin elde edilmesidir. Zararın tüm kapsam ve ayrıntısı ile öğrenilmesi değildir. Davacıda, bilirkişi ek raporlarında belirtilen zarar miktarı olan 475.374,57 TL üzerinden asıl davada 200.000 TL hükmedilen miktar üzerine bakiye 275.000 TL’si için işbu ek davayı açmıştır. Tekkeköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/53 esas sayılı kısmi dava dosyasında, 13.10.2010 tarihli bilirkişi tazminat raporunun 02.12.2010 tarihinde duruşmada davacıya tebliği ve sonraki ek raporda miktarı değişmeyen 26.04.2013 tarihli bilirkişi tazminat ek raporunun 30.04.2013 tarihinde duruşmada davacı vekiline tebliği ile zararın kapsamı ve esaslı unsurları hakkında davayı açmaya elverişli bütün şartları öğrenmiş bu tarihte dava zamanaşımı işlemeye başlamış, davalı kurum için 1 yıllık kısa süre en son 30.04.2014 tarihinde, gerçek kişi davalılar için 8 yıllık uzamış ceza zamanaşımı olay tarihinden itibaren 29.03.2014 tarihinde sona erdiğinden, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.03.2016 tarih ve 2014/4-896 E., 2016/332 sayılı emsal içtihadı ve istinaf kararındaki gerekçelerde nazara alınarak bu tarihler geçtikten sonra 09.06.2014 tarihinde açılan ek davanın zamanaşımından reddi kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi kararının ONANMASI gerektiği kanaatiyle çoğunluk görüşüne katılamıyoruz. 10.09.2019

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment