selimhartavi.com

ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN DOLMASINDAN SONRA ALACAKLIYA YÖNELTİLEN BORÇ İKRARI ZAMANAŞIMI DEFİNDEN ZIMNİ (ÖRTÜLÜ) FERAGAT ANLAMINA GELİR

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS: 2013/2202
KARAR: 2015/2362

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Zonguldak 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.04.2012 gün ve 2011/808 E. 2012/248 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 12.02.2013 gün ve 2012/12739 E. 2013/2602 K. sayılı ilamı ile;

“…Davacı vekili, davacının iş sözleşmesinin emeklilik sebebi ile sona erdiğini, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak ve 818 sayılı Borçlar Kanunu 84. maddeye göre hesaplama yapılması kaydıyla 7.090,58 TL ücret alacağı ile süresinde ödenmemesi sebebiyle tahakkuk tarihi ile dava tarihi arasında geçen süre için alacağın temerrüt tarihinden dava tarihine kadar faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili davacı tarafından Zonguldak 3. İcra Müdürlüğünün 2011/3751 esasına kayıtlı icra takibi başlatıldığını, kanuni süresi içerisinde takibe konu alacağın 7.089,58 TL’lik kısmını zamanaşımı sebebiyle itiraz edildiği, itiraz edilen kısım yönüyle takibin durdurulduğu, temerrüde düşürüldükleri 10.12.2010 ihtirazi kayıt tarihinden geriye doğru beş yıl öncesinde doğan ve takip konusu edilen alacakların 818 sayılı Kanun’un 84. maddesi uygulanmak suretiyle faiziyle birlikte talep edilmesinin mevzuata aykırı olduğundan bahisle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece davalı … Başkanlığının 27.12.2010 tarihli belge ile dava konusu edilen zamanaşımı süresi dolmuş 2005 yılı maaş alacaklarını ikrar ettiği, davalının ikrar etmiş olduğu ücret alacağına daha sonradan zamanaşımı def’ini ileri sürmesi çelişkili davranış niteliğinde olup aynı zamanda hakkın kötüye kullanılması niteliğinde değerlendirilerek asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’ndan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Kanun’da ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı Kanun’un 32/8. maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklar, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulanan mülga 818 sayılı Kanun’un 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.

Mahkemece davacının dava konusu ettiği ücret alacaklarının davalı … tarafından davacı vekilinin 10.12.2010 tarihli yazılı talebi üzerine düzenlenen 27.12.2010 tarihli belgede zamanaşımı süresi dolan dava konusu 2005 yılına ait ücret alacaklarını miktar olarak gösterildiği, borcun ikrar edildiği kabul edilen belge mali hizmetler müdür vekili tarafından düzenlenmiştir.

Davacı … işyerindeki çalışmaları karşılığı ücret alacaklarını talep etmiş olup 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 37. maddesi gereğince belediye tüzel kişiliğinin temsilcisi belediye başkanıdır. Yine aynı Kanun’un 38. maddesinde belediye başkanlarının görevleri sayılmış; buna göre belediyeyi davacı veya davalı olarak da yargı yerlerinde temsil etmek veya vekil tayin etmek belediye başkanının görevleri arasında sayılmıştır. Mahkemece borç ikrarı kabul edilen belediye mali hizmetler müdür vekili tarafından düzenlenen 27.12.2010 tarihli belge davalı belediyeyi temsile yetkili kişi tarafından düzenlenmediğinden davalı … yönünden zamanaşımını kesen borç ikrarı niteliği taşımaz. Mahkemece zamanaşımı davalı belediyenin def’i dikkate alınarak gerekirse hesap bilirkişisinden ek rapor alınmalı, alınacak rapor dosyadaki diğer delillerle birlikte yeniden değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre karar verilmelidir.

Mahkemece eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili asıl ve birleştirilen dava dilekçesinde özetle; davacının iş sözleşmesinin emeklilik sebebi ile sona erdiğini, ödenmeyen 7.090,58 TL ücret alacağının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı … Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde özetle; alacağın 7.089,58 TL’lik kısmının zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, davalı … Başkanlığının 27.12.2010 tarihli belge ile dava konusu edilen zamanaşımı süresi dolmuş 2005 yılı maaş alacaklarını ikrar ettiği, davalının ikrar etmiş olduğu ücret alacağına daha sonra zamanaşımı def’ini ileri sürmesinin çelişkili davranış niteliğinde olup aynı zamanda hakkın kötüye kullanılması olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme hükmü davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne getirilen uyuşmazlık; davacının talebi üzerine davalı Belediyenin Mali Hizmetler Müdür V.Y sıfatıyla düzenlenen 27.12.2010 tarihli belgenin davalı … Başkanlığı yönünden zamanaşımından feragat içeren borç ikrarı niteliğinde olup olmadığı, varılacak sonuca göre işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.

Bu konuda, öncelikle mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun zamanaşımını düzenleyen hükümlerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

Bilindiği üzere zamanaşımı en basit anlatımla yasanın öngördüğü belli bir sürenin geçmesiyle, bir hakkın kazanılmasına veya bir borçtan kurtulunmasına olanak veren bir hukuki müessesedir. Borçtan kurtulma olanağı tanıyan yönüyle zamanaşımı, maddi hukuka ilişkin bir müessese değildir; borçluya borçtan kurtulmasını sağlayacak savunma vasıtalarını sunarsa da, gerçekte bizatihi kendisi borcu ortadan kaldırmaz; sadece, alacağın istenebilmesi hakkını zaman itibariyle sınırlar. Borç varlığını sürdürdüğü halde, borçlu zamanaşımı müessesesine dayanarak, artık o borcun kendisinden istenilemeyeceğini savunabilir; yargılama usulüne ilişkin kurallar borçluya böyle bir def’ide (zamanaşımı def’inde) bulunma olanağı tanır. Zamanaşımına uğrayan borç, eksik bir borçtur. Zamanaşımı müessesesinin bu yapısının (borcu değil, sadece onun alacaklı tarafından talep edilmesi olanağını ortadan kaldırmasının ve yine sadece borçlu tarafından ileri sürülebilecek bir olgu olmasının) doğal sonucu olarak, borçlu tarafından yasal süre içerisinde böyle bir def’ide bulunulmadığı takdirde, hakim tarafından kendiliğinden gözetilemez.

4857 sayılı İş Kanunundan önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş Kanununda ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanununun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak 1475 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde de tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklarının, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabi olacağı tartışmasız olarak öğreti ve uygulama tarafından kabul edilmiştir.

Bu durumda somut olay kapsamında Borçlar Kanununun zamanaşımını kesen ve zamanaşımından feragati düzenleyen hükümlerine değinmekte de fayda bulunmakta olup anılan Kanunun 133. maddesinde, zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), bu nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı ancak işlemekte olan zamanaşımını keser, farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.

Borçlar Kanununun 139. maddesi ise zamanaşımından feragati düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defiyi geri almasıyla da mümkündür.

Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/11/1963 T. 5924-6419 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun, bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi, çelişkili davranış yasağını oluşturur. Bu durum Medeni Kanunun 2 nci maddesine aykırı olup hukuken korunamaz (HGK’nun 23.02.2000 gün ve 2000/15-71 E, 2000/116 K ).

Somut olayda; davacı vekili tarafından 10.10.2010 tarihli dilekçe ile işçilik alacaklarının ödenmesi ve miktarını belirten bir belge verilmesi istemi üzerine “Mali Hizmetler Müdür V.Y” tarafından 2005- 2010 yılları arası maaş ve ikramiye alacaklarının 27.957,85 TL olduğunu gösteren bir belge verilmiş, davacı vekili bu belge ile ilamsız takip başlatmış olup davalı … vekili 24.06.2005-23.11.2005 arasındaki 7089,58 TL yönünden zamanaşımı nedeniyle kısmi itirazda bulunmuştur. Davacı, ilamsız icra takibine konu edilen ve itiraza uğrayan kısım yönünden görülmekte olan alacak davasını açmıştır.

Bu durumda anılan belgenin davalı … Başkanlığını bağlayan borç ikrarı niteliğinde olup olmadığı yönünden 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun ilgili hükümleri de değerlendirilmelidir.

5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun: “ Belediye Başkanı ” başlıklı 37.maddesinde:

“Belediye başkanı, belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Belediye başkanı, ilgili kanunda gösterilen esas ve usûllere göre seçilir.

Belediye başkanı, görevinin devamı süresince siyasî partilerin yönetim ve denetim organlarında görev alamaz; profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetiminde bulunamaz.” hükmü yer almaktadır.

“Belediye Başkanının Görev Ve Yetkileri” başlıklı 38.maddesinin (a) ve ( c) bentleri uyarınca;

“Belediye başkanının görev ve yetkileri şunlardır:

a) Belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek, belediyenin hak ve menfaatlerini korumak.

c) Belediyeyi Devlet dairelerinde ve törenlerde, davacı veya davalı olarak da yargı yerlerinde temsil etmek veya vekil tayin etmek.”

Ayrıca Kanunun “ Yetki Devri ” başlıklı 42.maddesinde:

“Belediye başkanı, görev ve yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde, yöneticilik sıfatı bulunan belediye görevlilerine devredebilir.”denilmektedir.

Açıklanan bu yasal düzenlemeler ortaya koymaktadır ki, belediye tüzel kişiliğini temsil ile yetkili kişi “Belediye Başkanı” dır. Görev ile yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde ancak “yöneticilik sıfatı bulunan” belediye görevlilerine devredebilir.

O halde mahkemece, 27.12.2010 tarihli belgenin yetkili kişilerce düzenlenip düzenlenmediği, dolayısı ile davalı … Başkanlığı yönünden borç ikrarını havi bağlayıcı bir belge olup olmadığı araştırılmak sureti ile oluşan sonuca göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile önceki kararda direnilmesi doğru değildir.

Bu nedenle direnme kararı belirtilen değişik gerekçeyle bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 04.11.2015 gününde yapılan ikinci görüşmede oybirliği ile karar verildi.

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment